Enflasyon ve durgunluğa karşı vergi önlemleri

abdulkadir.Kahraman@tr.Ey.Com
Gelir vergisindeki enflasyon indirimi, para ve kapital piyasalarından elde edilen birtakım menkul sermaye iratlarına uygulanan; elde edilmiş gelirdeki enflasyona isabet eden kısmın ayrıştırılarak, gerçek gelirin vergilendirilmesini sağlıyor.
Bu oran yüzde 100’den fazla olduğunda beyan edilecek menkul sermaye irat laf mevzusu olmuyor.
Türk Dil Kurumu (TDK) enflasyonu, ‘para şişkinliği’, ‘gereğinden fazla artış, şişkinlik’ ve ‘pahalılık’ olarak açıklıyor. Ekonomi literatüründe ise enflasyon, ‘fiyatlar genel düzeyindeki sürekli artış, paranın satın alma gücünün’ azalmasıdır.
Diğer bir deyişle enflasyon, bir sepetteki mal ve hizmetlerin miktarı sabitken, bedelinin devamlı yükselmesidir.
Günümüzde Covid-19, jeopolitik gelişmeler (Rusya – Ukrayna savaşı benzer biçimde) sebebiyle tedarik zincirinde yaşanmış olan problemler küresel çapta enflasyon dalgası yarattı.
Türkiye’de ise ekonomimizdeki yapısal problemler küresel enflasyon dalgası ile daha da artıyor. Ekonomilerdeki öteki vehamet ise durgunluk ve bu dönemde yüksek maliyetle alınan emtia kaynaklı realize olmayan kazançların vergilendirilmesi mükellefleri zorluyor.
Enflasyon veya durgunluk vergi mükelleflerinin özellikle ödeme enerjisini zayıflatıyor. Neden mi? Çünkü enflasyon aslına bakarsak “gizli vergi” ve realize olmamış (fiktif) kazancın vergilenmesiyle sonuçlanıyor. İşletme sermayelerini eritiyor.
Bu etkiyi en belirgin şekilde 26.06.2022 tarihli “Çalışanlara Enflasyon İyileştirmesine Vergi Kıskacı” isimli makalemde değindiğim “tarife kaymasında” görüyoruz.
Mükellefler tamamen korumasız mı? Hayır. Örneğin gelir vergisindeki “enflasyon indirimi” bir koruma önlemi. Nedir enflasyon indirimi?
Enflasyon indirimi, para ve kapital piyasalarından elde edilmiş birtakım menkul sermaye iratlarına uygulanan; elde edilmiş gelirdeki enflasyona isabet eden kısmın ayrıştırılarak, reel gelirin vergilendirilmesini sağlıyor ve bu payı yüzde 100’den fazla olduğunda beyan edilecek menkul sermaye irat söz mevzusu olmuyor.
Ancak bu hükümlerin güncellemelerindeki (tarife kaymasındaki gibi) rötar sonucu koruma gerçekleşmiyor. Daha sık güncelleme şart.
İŞLETMELERİ KORUYAN KALKANLAR VAR MI?
Ticari hasılatlarta “vergide enflasyon düzeltmesi”, Vergi Usul Kanunu’na (“VUK”), TBMM’de 17.12.2003’te kabul edilen 5024 sayılı Kanun ile 01.01.2004 itibarıyla yürürlüğe girmek suretiyle kabul edildi.
Aynı düzenlemeyle mevzuattaki “enflasyonist” hükümler “enflasyon düzeltmesine” indirgenerek VUK’nun aşağıdaki hükümleri yürürlükten kaldırıldı: Hatırlanacağı suretiyle, enflasyon düzeltmesi 2004’te bir kez uygulanmış, şartlar (ÜFE artışını son üç yılda yüzde 100’ü ve son on iki ayda da yüzde 10’u aşması) gerçekleşmediğinden sonraki yıllarda uygulanmadı.
31.12.2021 itibarıyla enflasyon düzeltmesi şartları yine oluşmuş sadece 7352 sayılı Kanun ile VUK’nuna eklenen geçici 33’üncü maddeyle “enflasyon düzeltmesi, “geçici vergi dönemleri dahil 2021 ve 2022” yılları ve 2023’te geçici vergi dönemlerinde enflasyon düzeltmesi şartları oluşsun yada oluşmasın vergilemede mali tablolar enflasyon düzeltmesi kapsamından çıkarıldı.
Diğer taraftan, 31.12.2023 tarihindeki mali tablolar enflasyon düzeltmesi şartları oluşsun yada oluşmasın enflasyon düzeltmesine doğal olarak tutulacak, fakat bu düzeltmeden meydana gelen “kâr/zarar farkı geçmiş seneler kâr/ziyanı” hesabında gösterilecek olup; hesaplanan “geçmiş sene kârı” vergilenmeyecek, “geçmiş sene zararı mali zarar” olarak kabul edilmeyecek; düzletme bir bilanço makyajlaması olarak kalıp, belki de şirketleri “borca batık hale” getirecek.
Enflasyon düzeltmesi ertelenirken, mükelleflerin bilançolarına kayıtlı taşınmazlar ile amortismana tabi diğer tutumsal kıymetlerini yine değerlemeye doğal olarak tutmalarına olanak verildi.
LİFO NEDEN GERİ GELMELİ?
Yukarıda açıklanmış olduğu suretiyle 2004 senesinde enflasyon düzeltmesi hükümleri öncesinde vergi mevzuatında olan düzenlemelerden “yine değerleme” (vergi ödeyerek bile olsa) geri gelirken, “LİFO” ve “MAF” uygulamasına geçilmemesi mükelleflerin “gerçek olmayan kazançlar” üzerinden (enflasyonun vergisi) ödemesi ile sonuçlanıyor.
Dolayısıyla en azından enflasyon düzeltmesinin ertelendiği vakit zarfında, 2004 senesinde yürürlükten kaldırılan “LİFO” ve “MAF” düzenlemesi yürürlüğe konulmalı. Çünkü LİFO ile satılan mal maliyetinde en son giren maliyet dikkate alınacağından işletmelerin fiktif kazançlarının vergilemesinin önüne geçilecek.
VERGİLEME ZORLUKLARI
Küresel enflasyon dalgası yanında 2022 yılının ikinci yarısında ortaya çıkan bir başka sıkıntı durgunluk endişelerine bağlı emtia piyasalarındaki dalgalanma. Ülkelerin enflasyonla mücadelesi (ürem artışları) ile jeopolitik gelişmelerin ekonomileri durgunluğa sürüklenme riski artıyor.
AA’nın 18.07.2022’deki haberine bakılırsa, (https://www.Aa.Com.Tr/en/ economy/recession-concerns-dollar-demand-c-lamp-down-on-commodity-market/2639396 ) “durgunluk endişeleri ve dolar talebi, emtia piyasasında baskı yapıyor.”
Durgunluk beklentisi, fiyat dalgalanmaları ve/ yada genel ekonomik koşullar emtia fiyatlarında büyük değer düşüklükleri yaratıyor. 2022’nin üçüncü çeyreği ile bazı emtia fiyatlarında bu gözlemleniyor.
Bu nedenle birtakım emtia fiyatlarında ciddi düşüşler (yüzde 10 ve üzeri) ortaya çıkıyor. Dolayısıyla, işletmelerin stoklarındaki “değer düşüklüğü” vergilemede sorunlara niçin oluyor.
VUK’nun 274’üncü maddesinde ekonomik durgunluğun olumsuz etkilerini ortadan amacıyla “emtia tutarındaki düşüşlerin” vergilemede dikkate alınmasına olanak veriyor.
Maddeye bakılırsa, “emtia maliyet bedeli” ile değerlenir. Aynı esas “mamuller” (yapım edilen tam ve yarı mamul mallar dahil) arasında geçerlidir.
Düzenlemeye nazaran, emtianın maliyet bedeline bakılırsa değerleme günündeki satış bedelinin yüzde 10 ve daha çok bir miktarda düşüklük göstermesi niteliğinde, mükellefler “maliyet bedeli esası” yöntemi dışındaki “emsal bedeli atama yöntemlerini” kullanılabilirler.
Madde uygulamasında ilk ilkin VUK’nun 267’nci maddesinin birinci sırasındaki “yaklaşık fiyat esası” ile değer belirlenmeli ve yöntemin uygulamasında “aynı cins ve nevideki mallarda” sıra ile değerlemenin yapılacağı ayda veya bir evvelki yada bir daha evvelki aylarda satış yapılmışsa emsal karşılık, bu satışların miktar ve tutarına bakılırsa mükellefçe çıkarılacak olan “yaklaşık satış fiyatı” ile tespit edilmelidir.
Ortalama fiyatın uygulanması için de aylık satış miktarının, emsal bedeli belirlenecek her bir emtia miktarına göre yüzde 25’ten az olmaması gerekiyor. Bu şart sağlanmadığında VUK’nun 267’nci maddesinin üçüncü sırasındaki “takdir esası” yöntemine geçiliyor. Uygulama mükelleflerin ihtiyarına (seçimlik hak) bırakılmış, bir zorunluluk yok.
Uygulanacak metot kesinlikle, VUK’nun “değerleme günü” başlıklı 259’uncu ve VUK’nun “bilanço günü” başlıklı 185’inci maddesi gereği bu işlemin “bilânço günü” yapılması gerekiyor.
Dolayısıyla, VUK’nun 274’üncü maddesindeki satış bedellerinin yüzde 10 ve daha çok bir düşüklük gösterdiği tarih “değerleme günü” (geçici vergi ve yıl sonu) olmalı, diğer bir deyişle kıymet düşüklüğü “bilanço günü” itibarıyla gerçekleşmişse uygulanmalıdır.
Dolayısıyla, VUK’nun 267’nci maddesindeki esaslara göre mükellefler, önce emtia stoklarındaki (yarı mamuller dahil) yüzde 10 ve üzeri üzerinde kıymet kaybı olanları tespit etmeli, “kıymet kaybı gerçekleşen emtia stoklarının kayıtlı değerleri”, kıymet düşüklüğüne göre belirlenip vergiye tabi hasılata (matrah) ulaşılmalıdır.
Kanun yer alan düzenlemeye karşın, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın bu konuda uygulamaya doğrultu verecek ikincil düzenlemeler yapılmamıştır.
2022’nin üçüncü çeyreğindeki fiyat dalgalanmaları ve olası durgunluk senaryolarında tali düzenlemenin hızlıca yapılması “belirlilik” ilkesinin bir gereğidir. Aksi takdirde ödeme gücü ilkesine aykırı olarak fiktif kazançların vergilendirilmesi kaçınılmaz olacak, işletmeler iş gücü ve işletme sermayesi kaybı ile karşı karşıya kalabilecektir.
kaynak: ekonomist.com.tr