hangi nehir amerika kıtasında değildir

hangi nehir amerika kıtasında değildir bilgi90’dan bulabilirsiniz

Amerika kıtası keşfedildiğinde üzerine karadan ulaşım olmadığı için başka canlı türleri oluştu mu?

Amerika kıtası keşfedildiğinde üzerine karadan ulaşım olmadığı için başka canlı türleri oluştu mu?

Göster

Google

Twitter

Yükleniyor

Yazı kaynağı : evrimagaci.org

AMERİKA

AMERİKA

42,3 milyon km2 yüzölçümüne ve 700 milyondan fazla nüfusa sahip olan kıta kuzeyden Kuzey Buz denizi, batıdan Büyük Okyanus, doğudan Atlas Okyanusu ve güneyden Güney Buz denizi ile çevrilidir. 72° kuzey (Boothia yarımadası) ve 56° güney (Horn Burnu) enlemleri ile 166° batı (Alaska’nın batısındaki Galler Prensi Burnu) ve 35° batı (Brezilya’nın doğusundaki Branco Burnu) boylamları arasında uzanır. Şekil itibariyle iki büyük üçgenden meydana gelmiştir. Kuzey ve Güney Amerika adlarıyla anılan bu üçgen şekilli kara parçalarının arasında, üzerinde Orta Amerika ülkelerinin yer aldığı bir berzah bulunur. Kıtanın kuzey-güney doğrultulu uzunluğu 15.000 kilometreyi, doğu-batı yönünde en fazla genişliği ise 5000 kilometreyi aşmaktadır.

Amerika adı, yeni bir kıta keşfettiğinden habersiz olan Kristof Kolomb’un ardından 1497’de oraya giden ve 1504 yılında yayımlanan mektuplarında bu topraklardan “mundus novus” (yeni dünya) şeklinde bahseden İtalyan denizcisi Amerigo Vespucci’nin (Americ Vespuce) adından türetilmiştir. Amerika Maya, Aztek ve İnka gibi eski medeniyetlere beşiklik etmiş bir kıtadır. Eski medeniyetleri kuran ilk insanların, Kızılderililer’in ve Eskimolar’ın Bering Boğazı yoluyla Asya’dan, çağdaş medeniyeti kuranların keşiften sonra Avrupa’dan göç ettikleri ve bunlara daha sonra Afrika’dan getirilen zenci kölelerle Asya’daki siyasî değişikliklerden kaçan yeni göçmenlerin katıldıkları göz önüne alınırsa bu kıtaya “göçmenler kıtası” denilebilir.

Amerika kıtası, yüzölçümü itibariyle Afrika kıtasından bir buçuk, Avrupa’dan dört defa daha büyüktür. Ana kıta Kuzey ve Güney Amerika diye ikiye ayrılır ve geçiş bölgesinde yer alan Orta Amerika da beşerî coğrafya açısından Güney Amerika’ya benzerlik gösterdiği Güney Amerika ile birlikte mütalaa edilir. Meksika’nın kuzeyinden itibaren Anglo-Sakson veya kuzeybatı Avrupa kültürünün hâkim olduğu Kuzey Amerika’ya Anglo-Amerika, Güney Amerika ile birlikte Orta Amerika’ya ise Latin Amerika adları verilmektedir.

I. FİZİKÎ ve BEŞERÎ COĞRAFYA
1. Yüzey Şekilleri. Yeryüzü şekillerinin sıralanışı bakımından Kuzey Amerika ile Güney Amerika’nın durumu birbirine çok benzer. Her ikisinin de batısında Büyük Okyanus kıyısına paralel olarak kuzeyden güneye doğru uzanan genç kıvrım dağları, doğusunda ise Atlas Okyanusu’na komşu yaşlı dağlar ve platolar bulunur. Batıdaki genç dağlarla doğudaki yaşlı dağlar arasına her iki kara parçasında da alçak platolar ve ovalar girer. Büyük Okyanus kıyısında Alaska’dan Şili’nin güneyine kadar uzanan genç dağlar aynı zamanda Amerika’nın en yüksek kesimlerini meydana getirir. Kuzey Amerika’da bu dağlar birtakım sıralara ayrılır ve bu sıraların arasında Colorado ve Büyük Havza gibi geniş platolar bulunur. Bu dağ sıraları Meksika’ya doğru birbirine yaklaşarak tek bir sıra haline gelir ve Orta Amerika’yı geçtikten sonra Güney Amerika’nın batısında And dağları adıyla devam eder. And dağları da Kuzey Amerika’nın batısındaki dağlar gibi birkaç sıradan oluşur. Fakat bu sıralar arasındaki açıklık kuzeydeki kadar fazla olmadığından araya giren Bolivya ve Peru platoları gibi platolar, Kuzey Amerika’dakiler kadar geniş değildir. Amerika’nın doğusunda bulunan yaşlı dağlar ve platolar alanı, Kuzey Amerika’daki Labrador platosu ile başlar ve güneye doğru Appalachian dağlarıyla devam eder; Guiana ve Brezilya platoları da bu sıranın Güney Amerika’nın doğusundaki devamını meydana getirir.

2. İklim ve Bitki Örtüsü. Amerika kıtasının kuzey-güney doğrultusunda büyük bir mesafe boyunca yayılması bu kıtada çeşitli iklim tiplerinin oluşmasına sebep olmuştur. Ayrıca doğu ve batısında dağlık bölgelerin bulunması, iç kesimlerinde bu dağlık alanlar vasıtasıyla denizden ayrılmış havzaların yer alması ve kıyılarında farklı sıcaklıkta okyanus akıntılarının mevcut olması kıtanın iklimini daha da çeşitlendirmektedir. Bu yüzden Amerika kıtasında kuzeydeki soğuk iklimlerden tropikal-ekvatoral iklimlere ve Kuzey Amerika’nın batı kıyılarındaki Akdeniz iklimine, iç kesimlerindeki step hatta çöl iklimlerinden de yüksek irtifalarda kendini hissettiren dağ iklimlerine kadar çok çeşitli iklim tipleri görülür. Bu çeşitli iklim tiplerine bağlı olarak kıtanın tabii bitki örtüsü de çeşitlilik gösterir. Kuzeyde soğuk iklim şartlarının meydana getirdiği bir tundra şeridi mevcuttur. Yılın büyük bir kısmında karla örtülü olan bu kesimde ağaç bulunmaz; hâkim bitki örtüsünü sadece bazı otlar ve likenler meydana getirir. Tundra şeridinin bitiminden itibaren orman alanları başlar. Batıdaki Kayalık dağlar ile doğudaki Appalachian dağları orman örtüsünün kesif olduğu bölgelerdir. Kuzey Amerika’nın orta kesiminde, Mississippi’nin batısından itibaren batıya doğru uzanmış yaklaşık 1,5 m. boyundaki otlardan meydana gelen ve “preri” adı verilen gür bir bitki örtüsü görülür. Prerilerden batıya doğru gidildikçe daha kısa boylu otların hâkim olduğu alanlara geçilir. Güney Amerika’da ekvatorun iki tarafında bol yağışla ilgili olarak ekvatoral ormanlar bulunmaktadır. Amazon havzasını baştan başa bu ormanlar kaplar; bunun dışında And dağları da belli bir yüksekliğe kadar ormanlarla kaplıdır.

Akarsu havzaları bakımından Kuzey ve Güney Amerika birbirine benzer. Her ikisinin de batı kesimlerinde yüksek dağ sıralarının bulunması, büyük ırmakların doğu ve güneydoğuya yönelmesi sonucunu meydana getirmiştir. Göllerin sayısı ve büyüklüğü bakımından ise Kuzey Amerika Güney Amerika’dan çok farklıdır. Dördüncü zaman buzullarının buralara yayılıp sonra çekilmeleriyle açılan çukurlarda büyük göller meydana gelmiştir. Bugün bunların bazıları Amerika Birleşik Devletleri-Kanada sınırı üzerinde (Superior, Michigan, Erie, Ontario, Huron), bazıları da tamamen Kanada’da (Büyük Ayı, Büyük Esir, Athabaska ve Winnipeg) bulunmaktadır. Göl bakımından fakir olan Güney Amerika’nın en önemli gölü And dağları üzerindeki Titicaca’dır ve başlıca Kuzey Amerika göllerinin hepsinden daha küçüktür.

3. Nüfus. Amerika, kilometrekareye ancak on beş kişi düşen nüfusu ile yoğunluğu nisbeten az bir kıtadır ve mevcut nüfusu da yüzeyine eşit biçimde dağılmamıştır. Genel olarak kıyı bölgeleri kalabalık, iç kesimler ise tenhadır ve bu iç kesimler arasında Amazon havzası gibi tamamen boş denilebilecek alanlar da vardır. Kıyı kesiminin kalabalıklığı da Kuzey ve Güney Amerika’da birbirine benzememektedir. Kuzey Amerika’da Atlas Okyanusu kıyıları Büyük Okyanus kıyılarından daha kalabalık olmasına rağmen, Güney Amerika’da her iki kıyının nüfus yoğunluğu arasında belirgin bir fark görülmez. Kıtanın kuzey ve güney parçaları arasında nüfus dağılışı açısından bir başka önemli fark da iç kesimlerin yükselti kademelerindeki nüfus dağılışında göze çarpar. Kuzey Amerika’nın iç kesimlerinde, dünyanın birçok yerinde olduğu gibi alçak alanlar daha kalabalıktır ve yükseklik arttıkça nüfus yoğunluğu düşer. Buna karşılık Güney Amerika’nın iç kesimlerinde ve özellikle And dağlarının bazı bölgelerinde yükseklerdeki nüfus aşağılardakinden daha fazla olabilmektedir. Bu durum, ekvatora yakın bölgelerde iklimin belli yükseltilerden sonra daha yaşanılabilir karakter almasından ileri gelir. Güney Amerika nüfusunun hemen hemen yarısı tek bir ülkede (Brezilya) yaşamakta, öteki yarısı ise geriye kalan on bir ülkeye dağılmış bulunmaktadır. Aynı şekilde Kuzey Amerika’da da bütün nüfusun üçte ikiden fazlası Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşamaktadır ki bu nüfus Kuzey ve Güney Amerika toplam nüfusunun da yarısına yakındır. Menşe bakımından nüfusun büyük çoğunluğunu Kuzey Amerika’da İngiliz ve Fransız, Güney Amerika’da ise daha çok İspanyol ve az miktarda da Portekiz kökenli Avrupalılar teşkil eder. İktisadî gelişme açısından da Kuzey ve Güney Amerika arasında büyük fark görülür. Kuzey Amerika her bakımdan gelişmişlik örneği olduğu halde Güney Amerika henüz birçok kesimlerinde gelişme çabası içinde bulunmaktadır.

4. Din. Kıtanın keşfinden önce Amerika’da çeşitli medeniyetler ve buna bağlı olarak farklı kabile dinleri gelişmişti. XVI. yüzyıldan itibaren Amerika kıtasına yerleşmeye başlayan Avrupalılar, Hıristiyanlığı da beraberlerinde getirerek bu dini yerli halka kabul ettirmeye çalıştılar. Böylece önceleri kıtada varlığını sürdüren İnka, Aztek, Toltek ve Maya gibi yerli uygarlıkların dinleri, yerlerini büyük ölçüde Hıristiyanlığa bırakmak zorunda kaldılar.

Avrupa’dan Amerika’ya yayılan Hıristiyanlık, Amerika Birleşik Devletleri’yle Kanada’da daha çok Protestanlık ve kıtanın diğer yerlerinde ise Katoliklik şeklinde devam etti. Bugün Kuzey Amerika’da Protestanlar, Orta ve Güney Amerika’da ise Katolikler hâkim durumdadır. Ayrıca Protestanlık içinde müstakil kiliselere sahip birçok tarikat ortaya çıkmıştır. Bunların halk arasında en yaygın olanları Mormonlar, Kuakerler, Baptistler, Presbiteryenler, Anglikanlar, Moravyonlar, Yedinci Gün Adventistleri ile Methodistler’dir.

Güney Amerika’da bulunan ülkelerin çoğunda Katolik mezhebi resmî devlet dini haline gelmiş olup diğer mezheplere bağlı olanlar azınlık halindedir. Brezilya, Arjantin, Peru, Paraguay, Uruguay, Şili ve Kolombiya gibi Güney Amerika ülkelerindeki Katolikler’in oranı % 80’i aşmaktadır. Ayrıca bu ülkelerdeki Katolik kilisesi 1960’lardan itibaren büyük değişiklikler geçirerek önem kazanmıştır. Ülkelerin sosyal, politik ve ekonomik durumlarına göre yeni bir şekil alan kilise devlette söz sahibi olmuş, olayların gelişmesini etkilemiştir.

Güney Amerika’da hâlâ görülen animistik inançlara bağlı ilkel kabileler daha çok Peru’dadır. Brezilya’nın bazı yörelerinde yerliler ve Afrika asıllılar putperestlik inanç ve geleneklerini sürdürmektedirler. Köle ticareti ve daha sonra sözleşmeli işçilerin getirtilmesi sırasında kıtaya giren İslâmiyet’in etkisi bugün özellikle Surinam, Guyana, Trinidad ve Tobago’da önemli ölçüde devam etmektedir. Müslümanlar kıtanın diğer ülkelerinde ise küçük cemaatler halinde yaşamaktadırlar (aş.bk.). Amerika kıtasında yahudiler, Amerika Birleşik Devletleri’nde etkin olmalarına karşılık küçük gruplar halindedirler.

5. Ekonomi. a) Kuzey Amerika. Kuzey Amerika kıtasının beşerî coğrafya açısından en fazla dikkati çeken özelliği, son 150 yıl içinde göstermiş olduğu büyük iktisadî gelişmedir. Bu iktisadî gelişmede çeşitli ve zengin doğal kaynakların önemi çok fazladır ve bu kaynakların iyi bir şekilde kullanılması da kıtadaki büyük endüstri bölgelerinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Kuzey Amerika dünyadaki petrol ve doğal gazın beşte üçünü, demir cevherinin yarıdan fazlasını, maden kömürünün yarıya yakınını, bakırın beşte ikisini, kurşun ve çinkonun da üçte birini vermektedir. Başlıca petrol yatakları doğudaki Appalachian petrol bölgesiyle batıda California’da, güneyde Teksas’ta ve eski bir petrol ülkesi olan Meksika’da bulunanlardır. Appalachian dağlarının bulunduğu kesim sadece petrol üretim alanı değildir. Bu dağların arasındaki vadilerle üzerlerindeki plato alanları aynı zamanda maden kömürü, kalker, tuz, jips, demir cevheri ve hidrolik enerji üretim alanı olarak da şöhret yapmıştır. Appalachian dağlarının batısındaki havzalar ise petrol, doğal gaz, bakır, molibden, altın, gümüş, çinko, uranyum ve fosfat gibi çeşitli doğal kaynakların yayılmış olduğu alanlardır.

Kuzey Amerika’nın iktisadî hayatında dikkati çeken bir husus da tarımla uğraşan nüfusun bütün nüfusa oranı fazla olmadığı halde buranın bazı ürünler açısından dünya genelinde söz sahibi olmasıdır. Meselâ Asya’dan sonra en fazla pirinç Kuzey Amerika’da yetişmektedir. Amerika’da pirinç tarımı Mississippi nehrinin aşağı mecrasında ve Meksika körfezinin kuzey kıyıları ile California’da çok gelişmiştir. Pamuk da Asya’dan sonra en fazla Kuzey Amerika’da üretilmektedir. Dünyada pamuk ekimine ayrılan sahaların dörtte bir kadarı sadece Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunmakta ve geniş yer kaplayan bu topraklar ülke coğrafyasında “Pamuk kuşağı” (Cotonbelt) adıyla tanımlanmaktadır. Amerika’da pamuk tarımının önemi zencilerin bu topraklarda köle olarak çalıştırılmasından sonra artmıştır. Meksika da önemli bir ham pamuk ihraç ülkesidir. Kuzey Amerika’da Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada önemli birer buğday üreticisidir. Buğdayın kuzey sınırı, Atlas Okyanusu kıyısında 50° kuzey enleminden başlar, batıya doğru gittikçe yükselerek Kayalık dağların eteklerinde 62° kuzey paraleline kadar çıkar. Doğudaki buğday sınırının daha düşük olması bu kıyılardaki fazla nem ve Labrador soğuk su akıntısının varlığı ile ilgilidir. Buna karşılık batı kesiminde buğday tarımının daha kuzeyde de yapılabilmesi, Kayalık dağlardan esen “chinook” adlı sıcak rüzgârın etkisiyle mümkün olmaktadır.

Kuzey Amerika’da uzaklıkların dev boyutlarda olması ve bu uzaklıkları kısa sürede ve rahat bir şekilde katetme isteği ulaşımı geliştirmiştir. Demiryolları ağı çok genişlemiş ve özellikle iki okyanusu birbirine bağlayan yolların yapımına önem verilmiştir. Son yıllarda denizyollarının yolcu taşımadaki payı öteki ulaşım sektörleri karşısında azalmış olmakla birlikte bu sektör hâlâ yük taşımacılığında önemli bir yere sahiptir. Kuzey Amerika’daki iç sular yeryüzünün bu konudaki en canlı trafiğine sahne olmaktadır. Nehir, kanal ve göllerin ortaklaşa devreye girdiği bu uzun su yolları sayesinde, açık deniz vapurları kıyıdan 1000 km. kadar içeride bulunan nehir limanlarına ulaşabilmektedir. Kıtanın kuzey kesimlerinde özellikle Kanada’da karayolu ulaşımı önem kazanmıştır. Ticarî anlamda havayolu kullanımı Kuzey Amerika’ya Avrupa’dan on yıl sonra girmiş, fakat hızlı bir gelişme göstererek burayı hava ulaşımından en fazla faydalanılan yer durumuna getirmiştir.

b) Güney Amerika. Güney Amerika’da boş ve nüfusu seyrek alanların geniş yer tutması burada hayvancılığın gelişmesine yol açmıştır. Orta kesimleri kaplayan kuzeyden güneye doğru Chaco, Pampas ve Patagonya bölgeleriyle çayırların bol olduğu yöreler hayvancılık yapılan alanlardır. Buna karşılık bu kıtada tarımın geniş alanlara yayılması çok daha yenidir ve bu genişleme, Güney Amerika’ya arka arkaya gelen göçmen akınlarının bir sonucudur. Tarım ürünleri arasında kahve ve kakao ön sırada yer alır. Dünyada kahve üreten ve satan ülkelerin en başında Brezilya gelir; burada kahve tarımına XVIII. yüzyılın ilk yarısında Para ve Maranhao eyaletlerinde başlanmıştır. Brezilya’nın önemli limanlarından olan Santos, kahve ticaretinin âdeta sembolü haline gelmiştir ve dünya kahve ticaretiyle beraber kahve fiyatları da bu limandan kontrol edilmektedir.

Bugün Afrika kıtasında daha fazla önem kazandığı görülen kakao ağacının anavatanı Güney Amerika’nın tropikal kısımlarıdır ve halen çeşitli bölgelerde kakao tarımı yapılmaktadır. Özellikle Brezilya’daki Bahia bölgesi önemli bir kakao üretim alanıdır ve bu bölgenin dışa açılan kapısı durumunda olan Bahia Limanı da önemli bir kakao ihraç merkezidir. Önem bakımından kahve ve kakaoyu şeker kamışı, tütün, pamuk ve muz takip eder. Orta Amerika, Antiller ve Küba’da çok yetiştirilen şeker kamışı Güney Amerika’nın kuzey kesimlerinde de fazlaca üretilir. Peru, Kolombiya, Brezilya, İngiliz Guyanası ve Venezuela’da bu üretim bir hayli ilerlemiş durumda olup Brezilya Hindistan’dan sonra dünyanın en fazla şeker kamışı tarımı yapılan ülkesi durumuna gelmiştir. Güney Amerika’da tahıl tarımı da oldukça yaygındır ve buğday ekiminin güney sınırı 45. güney paraleline kadar iner. En önemli buğday alanları Arjantin, Uruguay ve Şili ile Güney Brezilya’nın bazı kesimlerinde bulunur. Arjantin’in Pampas bölgesi Güney Amerika’nın tahıl ambarı durumundadır ve buradan dışarıya buğday ihraç eden tek ülke de Arjantin’dir.

Güney Amerika yeraltı kaynakları bakımından oldukça çeşitlilik gösterir. Başlıca petrol yatakları Venezuela’da Maracaibo gölünün çevresinde, Kolombiya’nın Magdalena vadisinde kıyıdan 500 km. kadar içerideki Barranca Bermeje dolaylarında, Ekvador ve Peru’nun Büyük Okyanus kıyılarında ve bu iki ülkenin birbirine komşu oldukları kesim ile Arjantin’in Patagonya bölgesinde bulunur. Petrol bakımından zengin durumda olan Güney Amerika’da maden kömürü hemen hemen yok denecek kadar azdır; işletilen en önemli yataklar Şili’de ve Brezilya’da bulunan birkaç küçük kömür havzasında yer alır. Diğer yeraltı kaynaklarından bakır Şili ve Peru’da çıkarılır. And dağlarının ihtiva ettiği tabii kaynaklar arasında Peru topraklarından çıkarılan çinko, kurşun ve demir sayılabilir. Güney Amerika’da demir yatakları Peru’dan başka Brezilya, Şili, Kolombiya, Venezuela ve Arjantin’de de bulunur; kıymetli madenlerden altın Kolombiya’da çıkarılır.

Güney Amerika’nın yeraltı kaynakları bakımından zenginliğine rağmen endüstrisi henüz yeteri kadar gelişmemiştir. Ağır endüstri kollarından demir çelik endüstrisi, demir cevheri yataklarının yaygın olduğu Kolombiya, Brezilya, Venezuela, Şili, Peru ve Arjantin’de toplanmıştır. Ham madde sıkıntısı çekmeyen kimya endüstrisi sadece Brezilya ve Arjantin’de, dışa bağımlı olan makina endüstrisi ise Brezilya, Arjantin, Kolombiya ve Venezuela’da gelişme göstermiştir. Dokuma endüstrisi en erken başlayan endüstri kolu olup yün ve pamuk üretiminin bol olduğu Güney Amerika’da bütün ihtiyacı karşılayacak düzeydedir.

Güney Amerika’da ulaşım ağı, nüfus dağılışında olduğu gibi düzensiz bir dağılım gösterir. Demiryollarının ancak kısa hatlar halinde denizden içeriye doğru uzandığı veya Fransız Guyanası gibi hiç bulunmadığı ülkelerin yanında Arjantin gibi demiryolu ağının sık olduğu ülkeler de vardır. Karayollarının durumu da henüz sıkı bir ağ kuruluşunda değildir ve ulaşım alanındaki bu eksikliğin akarsulardan geniş ölçüde faydalanılarak giderilmesine çalışılmaktadır. Güney Amerika’da iç kesimlere kolaylıkla girebilmenin en iyi yollarından biri nehir ulaşımını kullanmaktır. Açık deniz gemileri, Amazon ağzından bu nehir üzerindeki Manaus Limanı’na kadar sokulabilmektedirler; ayrıca altları düz tekneler kullanmak suretiyle Amazon’un kollarına girmek ve bu yolla Peru sınırına kadar ulaşmak da mümkün olmaktadır. Amazon’dan başka Plata, Parana, Uruguay ve Paraguay ırmakları da kıyıdan içerilere doğru teknelerle yüzlerce kilometre sokulma imkânı verirler. Ulaşım bakımından kuzeybatıdaki Magdalena nehrinin durumu daha farklıdır. Bu nehir üzerinde yer yer çavlanlar bulunduğundan ulaşım, bazı kesimlerinde yük ve yolcunun trenlere aktarılması, sonra yine nehir üzerinde taşınması şeklinde sürdürülmektedir. Hava ulaşımı son yıllarda belirli bir gelişme göstermiş ve kıtanın önemli şehirleri havayolu ağı ile birbirine bağlanmıştır.

II. TARİH
1. Kuzey ve Orta Amerika. Milâttan önce çeşitli medeniyetlere sahne olan Kuzey Amerika’da milâttan sonra da bölgenin yerli halkını oluşturan Kızılderililer tarafından bazı mahallî uygarlıklar (şeflikler) kuruldu. Orta Amerika’da ise hiyeroglif yazıyı benimseyen Mayalar, milâttan sonra III. yüzyılda klasik dönem uygarlığının başlangıcı sayılan yeni bir medeniyet geliştirdiler; bu medeniyet IX. yüzyıla kadar sürdü. Ancak VII-IX. yüzyıllar arasında Orta Amerika’nın güneyinden gelen göçler ve savaşlar, bu medeniyetle birlikte birçok klasik dönem medeniyetinin yok olmasına sebep oldu. X. yüzyılda Yucatan Maya bölgesine giren bir Kızılderili kabilesi olan Toltekler 1100’de Tula şehrini kurarak medeniyetlerini geliştirmeye başladılar. Bölgede 1200 yılına kadar devam eden Toltek etkisi, XI ve XII. yüzyılda yerini kuzeyden Meksika’ya gelen Aztekler’e bıraktı. 1325 yılında Tenoçtitlan (bugünkü Mexico City) şehrini kuran Aztekler İspanyollar’ın saldırılarına kadar medeniyetlerini sürdürdüler. Bu saldırı sonunda bütün Aztek İmparatorluğu ortadan kalktı.

Avrupalılar’ın Amerika’ya ulaşmaları Kristof Kolomb’un kıtayı keşfinden daha önceki dönemlere dayanmaktadır. Nitekim İskandinav yazılı destanlarına göre X. yüzyılda Nöldikler (Vikingler) Kanada’nın Atlas Okyanusu sahillerine ulaşmışlardı. Grönland’ın güneybatı sahillerinde koloni kuran bu Avrupalılar, buradan düzenledikleri seferlerle kıtanın kuzeydoğu sahillerine kadar gittiler. Ayrıca Mağribli müslüman coğrafyacı İdrîsî’nin (ö. 1165) Atlantik haritasında Antilla adalarını göstermesinden anlaşıldığına göre müslümanlar da Kolomb’dan önce bölgeden haberdar idiler. Hatta daha sonra tarihçi İbn Fazlullah Ömerî (ö. 1349), Batı Afrikalı Mense Kanka Mûsâ ve Sene Gambiya kıyısından başlayan ikinci sefere başkanlık yapan II. Ebû Bekir’in hükümdarlıkları sırasında XIV. yüzyılda Mali’den keşif heyetleri yollandığını yazmıştır.

XV. yüzyılda, Avrupalılar’ın coğrafî keşifleri başlattıkları sırada Kristof Kolomb 1492’de Hindistan’a gitmek düşüncesiyle çıktığı ilk seyahatinde Bahama adalarına vardı. Amerika’nın Avrupalılar’ca keşfi sayılan bu tarihten sonra Kolomb kıtaya üç defa daha geldiyse de Avrupalılar’ın bilmediği yeni bir yer keşfettiğini anlayamadı. Ancak her defasında bulduğu kıymetli madenler Avrupa devletleri ve seyyahlarının kıtaya olan ilgisini arttırdı. Kıtada yer elde etmek için rekabete başlayan Avrupa’nın iki sömürgeci devleti İspanya ve Portekiz, bu rekabeti ortaklaşa bölüşmek üzere 1494’te papalığın da onayı ile Tordesillas Antlaşması’nı imzaladılar.

Bu kıtanın zenginliklerini ele geçirmek ve yerli dinlerin yerine Katolikliği yaymak amacıyla harekete geçen bu devletlerden İspanya ilk defa Hispaniola’da (bugün Haiti ve Dominik cumhuriyetleri) yerleşti. İspanyollar buradan hareketle 1510’da Küba, Jamaika ve Porto Riko’yu ele geçirdiler ve 1513’te Panama kıstağına ulaştılar. 1519’da Meksika’yı almak için başlattıkları savaşta Aztek İmparatorluğu’nu da yıkarak iki yıl içerisinde bölgeye yerleştiler (1521).

1524-1525 yıllarında Portekizli Estaban Gomes İspanyollar adına Florida’ya geldi. İspanya’nın Küba valisi ise 1539’da Florida’yı aldı ve iç bölgelere doğru ilerleyerek kuvvetleriyle birlikte üç dört yıl içinde Kuzey Amerika’nın güneydoğu kesimlerini ve Mississippi nehrini keşfetti. Böylelikle yavaş yavaş doğuda Mississippi, kuzeyde Monterrey ve San Fransisko’ya kadar uzanan topraklarda hâkim olan İspanya, Kuzey Amerika’daki sömürgelerini, merkezi Meksika’da olan bir genel valilikle yönetimi altına almıştı. Bu genel valiliğin sınırları Meksika, Yucatan yarımadası ve Guatemala bölgelerini kapsıyordu. Madencileri, askerleri ve rahipleri Güneybatı Amerika’da ilerledikçe İspanya Teksas’ta (1718), Sinaloa’da (1734), Yeni Santander’de (1746) ve California’da (1767) yeni askerî hükümetler kurdu.

Kıtaya daha sonra gelen İngiltere ve Fransa, İspanyollar’ın hâkim olduğu toprakları zamanla kendi ellerine geçirdiler. 1810’dan sonra İspanya’nın Amerika’daki üstünlüğü sarsılmaya başladı. 1823-1839 arasında, hâkimiyeti altında bulunan Meksika, Guatemala, El Salvador, Honduras, Nikaragua ve Kosta Rika devletleri bağımsızlıklarını kazandılar.

İspanyollar, Kuzey Amerika’nın güneyinden kıtaya nüfuz etmelerine karşılık Fransız ve İngilizler Atlantik kıyılarından iç bölgelere doğru ilerlediler.

Fransızlar ilk sürekli yerleşimlerini 1604’te Fund körfezinde kurdular. Bundan sonra asıl büyük yerleşimlerini 1608’de Quebec’de gerçekleştirdiler. 1682’de Mississippi’nin ağzına kadar ulaşan Fransızlar, Ohio’dan Meksika körfezine kadar olan sahanın kendilerine ait olduğunu iddia ederek burada kralları Louis’ye izâfeten Louisiana’yı kurdular (1699). Böylelikle Fransız kolonileri Acadio’nun (sonra Nova Scotia) girintili çıkıntılı kuzey kıyılarından büyük göllerin ötesine, Mississippi’nin doğu yakasından Meksika körfezi ve yeni kurulan New Orleans’a (1718) kadar genişledi. İngilizler’le kıtada üstünlük sağlama mücadelesinde Fransız kolonileri birkaç defa saldırıya uğradı ve topraklarının bir kısmı İngilizler’in eline geçti. İngiltere ile bu yüzden giriştikleri Yedi Yıl Savaşı’nda (1756-1763) yenilerek Paris Antlaşması’yla (1763) Mississippi’nin doğusunda kalan kısmını ve Kanada’nın tamamını İngiltere’ye, Mississippi’nin batısını ise İspanya’ya bırakmak zorunda kaldı. Böylelikle Fransa Kuzey Amerika’daki kolonilerinin hemen hepsini kaybetti. Fransızlar 1800’lerde Louisiana’yı ele geçirdilerse de 1803’te burayı Amerika Birleşik Devletleri’ne verdiler.

XVII. yüzyıl başlarından itibaren İngiltere keşifler sonunda tanıdığı Kuzey Amerika’nın çeşitli yerlerinde geniş topraklara sahip olmaya başladı. 1607’de ellerinde krallığın imtiyaz belgesi bulunan bir grup İngiliz tüccar Virginia’daki James nehri ağzına gelerek Jamestown şehrini kurdular. 1612’de Virginia’da üretilen ıslah edilmiş tütünün Avrupa’da tutulmaya başlaması bu ürüne verilen önemi arttırdı. Bunun sonucunda doğan iş gücü ihtiyacını karşılamak için gerekli yeni işçileri temin maksadıyla köle ticaretine ağırlık verildi. Böylece Amerika Birleşik Devletleri tarihinde çok büyük boyutlara ulaşacak olan Afrikalı zenci kölelerin Amerika’ya taşınması meselesi başlamış oldu.

1620’de, dinî inançlarını daha kolay yaymak için Pilgram Fathers adlı mezhebe bağlı bir başka İngiliz grup günümüzde Massachusetts kıyılarındaki Cod Burnu’na (Cape Cod) gelerek New Plymouth’u kurdular ve İngiltere’nin ikinci yerleşimini gerçekleştirdiler. Yüzyılı aşkın bir zamanda Apalaş dağları ile Atlas Okyanusu arasında ilk teşekkül eden iki koloniyle birlikte on üç İngiliz kolonisi kuruldu. Kurulan diğer koloniler Maryland (1632), Connecticut ve Rhodelland (1636), ilk önce Hollandalılar tarafından New Amsterdam adıyla kurulan New York (1664), New Jersey ve Delaware (1664), New Hampshire (1679), Pennsylvania (1681), Kuzey Carolina (1729) ve Georgia (1729) idi.

1763’te Paris Antlaşması ile Kanada’nın tamamını ve Mississippi’nin doğusundaki toprakları ele geçiren İngiltere bundan sonra üç koloni daha kurdu. Bunlar Doğu Florida, körfez boyunca uzanan Batı Florida ve Quebec idi. Bu tarihlerde İngiltere hemen hemen bütün Kuzey Amerika’ya hâkim olmuştu. Ancak çok geçmeden bu kolonilerin on üçü kendi anayasalarını hazırlayarak 1776’da bağımsızlık bildirisini yayımladılar ve 1873’te Amerika Birleşik Devletleri kurulmuş oldu. Böylece İngiltere Kuzey Amerika’daki en zengin sömürgelerini kaybetti. 1860’tan sonra İngilizler’in elinde kalan kuzeydeki koloniler arasında da önemli değişiklikler oldu. 1867’de Quebec, Ontorio, Nova Scotia ve New Brunswick’i kapsayan kolonilere dominyon statüsü tanındı.

İspanya, İngiltere ve Fransa gibi Rusya ve Hollanda da Amerika kıtasına ilgi gösteren devletler arasındaydı. 1741’de Rus çarının emrindeki Danimarkalı kaptan Vitus Bering bugün kendi adıyla anılan boğazı geçip Alaska’ya çıktı. 1799’da ise Rus çarı bu bölgeyi bir Amerikan-Rus şirketine devretti. 1867’de Amerika Birleşik Devletleri Alaska’yı Rusya’dan 7.200.000 dolar karşılığında satın aldı.

2. Güney Amerika. Güney Amerika’da görülen ilk topluluklar, Orta Amerika yolunu takip ederek gelen ve avcılık, balıkçılık ve meyva toplayıcılığı gibi işlerle uğraşan göçebelerdi. Kuzey Amerika’daki Maya ve Aztekler gibi bunların yazıya dayanan bir medeniyetleri yoktu. Bir medeniyetin kurulması ancak X. yüzyılın sonlarına doğru gerçekleşti. Peru’ya nereden geldiği bilinmeyen İnkalar, Cuzco yakınlarında yerleşmişler ve bölgedeki yerli kabileleri hâkimiyet altına alarak gelişmeye başlamışlardı. Aztekler’e oranla daha geniş bir imparatorluk kuran İnkalar XV. yüzyılda medeniyetlerini doruğa ulaştırdılar. Bu dönemde ülkenin sınırları bugünkü Peru, Ekvador, Bolivya, Kuzey Arjantin ve Kuzey Şili’yi içine alacak kadar genişti. İmparatorluk İspanyol işgalinden kısa bir süre önce ikiye bölündü.

Avrupalılar’ın Güney Amerika’ya ilk çıkışları Kristof Kolomb’un üçüncü seferinde gerçekleşti (1498). Bu seferle Paria körfezinde Venezuela’nın doğu kıyılarına çıkarak Orinoco deltasına ulaştılar. 1520’de Macellan İspanya adına çıktığı dünya turunda bugün kendi adıyla anılan boğazı geçerek kıtanın en güney kısımlarını keşfetti. Bu keşiflerin ardından Avrupalılar’ın kıtaya ilk müdahaleleri başladı. 1530’da Panama’dan ayrılan İspanyol Pizzaro ve Diego da Almagra, bir yıl sonra Peru’daki İnka İmparatorluğu’na saldırarak beş yıl içerisinde imparatorluğu ele geçirdiler (1536). 1541’de orta Şili’ye Santiago şehrini kuran İspanyollar 1553’te Şili’ye tamamen hâkim oldular. Ancak kurdukları birçok şehir yerli halk tarafından zaman zaman saldırıya uğradı. Bu yüzden İspanyollar’ın ülkenin kuzey taraflarındaki egemenlikleri belirsiz kaldı. İspanyollar Rio de la Plata bölgesinden Güney Amerika’nın doğusuna nüfuz ettiler. 1536’da Buen Aires’i (Buenos Aires) kurdular, fakat burada da yerli Kızılderililer’in saldırısına uğradılar ve kurdukları şehir yıkıldı. Saldırılardan kurtulan İspanyollar Parana ve Uruguay nehirlerini geçtikten sonra 1541’de Asuncion’u kurdular. Yaklaşık yarım yüzyıl boyunca Arjantin’in sömürgeleştirilmesini buradan sağladılar ve yıkılan Buen Aires’i 1580’de yeniden eski haline döndürdüler.

Güney Amerika’daki İspanyol sömürgeleri, ilki 1535’te Peru’da (merkezi Lima), ikincisi 1717’de Yeni Granada’da (merkezi Bogota), üçüncüsü ise 1776’da Rio de la Plata’da kurulmuş genel valiliklerle yönetiliyordu.

İspanya’nın sömürgesi olmayan Güney Amerika’nın diğer kesimleri, Tordesillos Antlaşması (1498) gereğince Yeşil Burun’un (Cape Verde) batısından geçen bir sınırla Amerika’nın en doğusundaki topraklar Portekiz’e bırakılmıştı. Ancak Portekiz, diğer sömürgeleriyle daha fazla meşgul olduğundan Güney Amerika’nın bu bölgesinde etkili değildi. 1530’larda bölgenin Fransızlar tarafından tehdit edildiğini görünce bugünkü Brezilya’yı da kapsayan bir alanı on iki yönetim birimine bölerek egemenliğini tam olarak sağladı. Çok geçmeden bu on iki valilik, çıkarları ve özel problemleri olan on iki özerk topluluğa dönüştü. 1548’de Portekiz bunları merkezi Bahia’da olan genel bir valilik yönetiminde topladı. Portekiz’in şeker kamışı üretimini geliştirmesi kölelik sistemini de beraberinde getirdi. XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren büyük şeker kamışı çiftliklerinde Afrikalı köleler zor şartlar altında çalıştırılmaya başlandı.

1580’de Portekiz ve İspanya krallıklarının birleşmesi üzerine Brezilya da bunlara katıldı. XVII. yüzyılda Portekiz sömürgesi olan bu topraklar sık sık Fransız ve Hollandalılar’ın saldırılarına uğradı. Fransızlar Saint Louis (Sao Luis de Maranhao) şehrini kurdukları Maranhao kıyılarını, Hollandalılar ise Bahia ve Pernambuco’yu işgal ettiler. Ancak daha sonra Portekizliler özellikle Hollandalılar’ın işgaline son verdiler.

XIX. yüzyıldan itibaren Güney Amerika’da hâkim devletlere karşı bağımsızlık mücadelesi başladı. Napolyon’un İspanya’yı işgali, Amerikan ve Fransız ihtilâlleri ve milletlerarası rekabet sonucu İngiltere’nin bağımsızlık mücadelelerini tahrik etmesi gibi olaylar bu hareketlerin başlamasına sebep oldu.

1811’de Paraguay, 1816’da Venezuela, 1818’de Şili, 1820’de Ekvador, 1821’de Arjantin, 1825’te Bolivya, 1828’de Uruguay bağımsızlıklarını kazandılar. 1819’da kurulmuş olan Büyük Kolombiya’dan 1829’da Venezuela, 1830’da da Ekvador ayrılınca geri kalan kısım Yeni Granada adı ile 1863’e kadar devam etti. Bu tarihte de cumhuriyet ilân edilerek Kolombiya adını aldı. Kolombiya’ya bağlı olan Panama ise 1903’te ayrılarak bağımsızlığını kazandı. Böylece üç Guyana’nın (bugün Surinam, Guyana ve Fransız Guyanası) dışında bütün Güney Amerika devletleri bağımsızlıklarını elde etmiş oldular.

Bağımsızlık sonrası Güney Amerika’daki bu devletler uzun süre sosyal, siyasî ve ekonomik bir çalkantı geçirdiler. XX. yüzyılın ikinci yarısında birçok ülkede sık sık yapılan askerî darbeler bölgeyi sürekli bir bunalım içine sokmuş bulunmaktadır.

Yazı kaynağı : islamansiklopedisi.org.tr

Maya, Aztek ve İnkalar – Eski Amerika Medeniyetleri | Skyscanner Haberler

Maya, Aztek ve İnkalar - Eski Amerika Medeniyetleri | Skyscanner Haberler

Maya, Aztek ve İnka medeniyetleri Amerika kıtasında kurulan ilk medeniyetler arasında yer alıyor. Aztek ve Maya medeniyetleri Orta Amerika’da, İnka medeniyeti ise Güney Amerika’da kök salmış uygarlıklar. Bu uygarlıkların bıraktıkları izler de Meksika, Ekvador, Peru ve Bolivya gezilerinin de olmazsa olmazı kültür durakları. Bu köklü uygarlıkları keşfetmek için Orta ve Güney Amerika tatil planlarınızı yapmaya başlayabilirsiniz. Amerika’daki Vizesiz Ülkeler‘i seçerek tatiliniz için tasarruf edin. Yolunuz uzun Güney Amerika’ya uygun uçak bileti bakmak için de elinizi çabuk tutsanız iyi olur. Şimdi yola çıkmadan önce bu uygarlıklar ve coğrafyalarıyla ilgili bilmeniz gerekenlere gelelim…

MAYALAR

Mayalar, Guatemala, Honduras, Belize ve Meksika’da ortaya çıktılar. Kuruluşları 3000 yıl öncesine dayanıyor. Başta Yucatan adasında olmak üzere Meksika’nın güneydoğu bölgesindeki en gelişmiş uygarlık olarak biliniyor.

Maya Medeniyeti anıtlarını ay, güneş ve Venüs’ün hareketlerini gözlemleyerek inşa ettiler ve bunu yaparken de matematik bilgilerini kullandılar. İnşa ettikleri tapınaklar, tanrılara ait yüzlerin heykelleşmiş simgeleriydi.

Çiftçilik konusunda iyiydiler. Kurdukları şehirlerden ticaret ağı oluşturdular ve böylece sosyal sınıf sistemi de yaratmış oldular. M.Ö. 900 yılında bilinmeyen bir nedenle çöken medeniyetin kargaşa, hastalık ve kıtlık etkisiyle zor zamanlar geçirdiği biliniyor.

San Cristóbal de las Casas

Planlı bir Meksika gezisi ile Mayaların izini keyifle sürebilirsiniz. İlk duraklarınızdan biri San Cristóbal de las Casas şehri olabilir. Vadideki bu şehir taştan dar sokakları ve renkli evleriyle İspanyol kolonilerinin izini taşırken, San Juan Chamula gibi yerli Maya köylerinin yakınlığı açısından da ilgi görüyor. Bu köylere sık sık tur düzenleniyor. Siz de kolayca katılıp, Maya kültürüyle tanışabilirsiniz.

San Juan Chamula

En ünlü Maya köylerinden biri de San Juan Chamula, Tzotzil Maya yerlilerinin yaşadığı ve Tzotzil dilinin hâlâ konuşulduğu bir köy. Dolayısıyla bu köyü özel kılan şey Maya kültürünü yaşatıyor olması. Meksika’dan bağımsız yaşam kurallarına sahip olan köy halkı kendi güvenliklerini kendileri sağlıyor. Bu da Meksika polisinin bölgeye giremediği anlamına geliyor.

Bölge halkı Maya gelenekleri ve İspanyol Katolik gelenekleriyle birleşen, kendine özgü dinamikleri olan bir dini benimsemiş.

Köyde fotoğraf çekmek yasak. San Juan Chamula’da görülecek yerler bakımından kilise ve pazar yeri dikkat çekiyor. Konaklama için küçük pansiyonları tercih edebilirsiniz.

Dünyanın En İlginç 10 Festivali‘nden birinin Meksika’da yapıldığını biliyor muydunuz?

Palenque

Küçük ve tatlı bir meydanı olan bir şehir Palenque. Meydanda kilise, hükümet binası ve çevredeki küçük hediyelik eşya dükkanları göze çarpıyor. Şehirde 16 kilometrelik bir alanı kaplayan Maya uygarlığının arkeolojik bölgesi bulunuyor. Burası Palenque’deki Maya izlerinin sadece yüzde yirmisi. Kalan yüzde sekseni orman içinde açığa çıkmayı bekliyor. Kral Sarayı ise şehrin merkezinde. 300-240 metrelik bir alanda bulunan sarayın merdivenlerinin karşısında Güneş ve Haç tapınakları görülüyor. 21 metre yüksekliğindeki piramit ise Palenque’in karakteristik yapılarından biri olarak keşfedilmeyi bekliyor.

Honduras’ta Copan

Copan, 6000 kişilik küçük bir kasaba. Kasaba meydanı ve Copan harabelerinden başka turistik bir bölgeye sahip değil. Copan, en çok Maya heykeli bulunan şehir olarak biliniyor. Boyanan heykeller şehrin her yerinde ve çoğu iyi korunmuş halde. Mayaların tanrılarına kurbanlarını sundukları alan da dikkat çekiyor.

Merida

Merida, Yucatan’ın başkenti. Maya dönemindeki ismi ise “T’ho”. Kent nüfusunun %60’ı Maya kökenli. Bir sömürge şehri olduğu için mimarisinde İngiliz, Hollanda ve Fransız etkileri görülüyor.

Uxmal

Merida şehrinin yakınlarındaki Uxmal, Maya uygarlığının Kolomb öncesi kentlerinden biri. Uxmal, Yukaketo dilinde “üç kez” anlamına geliyor. Yönetici Sarayı, Kahin Tapınağı, Devin Piramidi, Büyük Piramit, Rahibeler Manastırı ve Kaplumbağalar Evi, Uxmal’ın görülmesi gereken mimari değerleri arasında yer alıyor.

Chichen Itza

Eski Chichen ve Yeni Chichen olarak ikiye ayrılan kent, Maya ve Toltek kültürlerinin sentezi niteliğinde. 365 basamağı ile bilinen ve mimarlık dünyasında özel bir yere sahip olan El Castillo burada yer alıyor. İnsan kurban edilen Kutsal Cenote ve mükemmel bir akustiğe sahip olan Balo Salonu da görülmesi gereken yerler arasında.

AZTEKLER

Aztekler 14-16. yüzyıllar arasında Meksika’nın kuzeyini kontrol ettiler. Şehirde kanallar inşa edip kano ulaşımı sağladıkları için İspanyollar şehre ilk geldiğince buraya “Yeni Dünya’nın Venedik’i” dediler.

Aztekler savaşçı bir toplum olarak tanınıyor, tanrılarına sundukları kurbanlarla hatırlanıyorlar. Kıtlık dönemlerinde 10.000’e yakın esiri bu sebeple öldürdükleri bilgisi de tarih sayfalarında yer alıyor.

Mexico City

Mexico City, Meksika’nın başkenti ve Aztek uygarlığının önemli bir mirasçısı. Aztek piramidinin kalıntılarına rastlayacağınız Museo El Templo Mayor, dünyanın en büyük ve ihtişamlı antropoloji müzesi olan Museo de Antropologia, Modern Sanat Müzesi ve Teotihuacan Aztek kalıntıları da burada yer alıyor.

Tenochtitlan

Azteklerin başkenti Tenochtitlan. Azteklere ait iki önemli yer de burada bulunuyor. Temple Mayor ve Büyük Tapınak. Cortez tarafından inşa edilen Kraliyet Sarayı da bugün devlet başkanı ve bakanlar kurulu tarafından kullanılıyor. Sarayın duvarlarında ise ressam Frida Kahlo’nun kendisi gibi ressam eşi Diego Rivera’nın resimleri bulunuyor.

Azteklere ait en eski eserlerin yer aldığı Çapultepek’teki antropoloji müzesi de görülmeye değer yerler arasında. Müzenin girişinde Aztek toprak tanrıçası Coatlicue’nin 20 tonluk heykeli yer alıyor. Büyük bir avlu üzerindeki galerilerden oluşan müzede, Azteklere dair birçok bilgiye erişeceksiniz.

İNKALAR

Ekvador, Peru, Bolivya ve Kuzey Şili topraklarına yayılan İnkalar, Aztekler gibi İspanyol sömürgesi tarafından ortadan kaldırılan ilk medeniyetler arasında yer alıyor. Yazı kullanmamış bir uygarlık oldukları için günümüze ulaşan bilgi oldukça kısıtlı.

Medeniyetin temelleri Cuzco Vadisi’nde atılmış. And Dağları’nın ortasında yer alan Cuzco, muhteşem bir güzelliğe sahip. Keyifli bir İnka turu için en görülebilecek güzel yerlerden biri olduğunu söylemek gerek.

İnka medeniyeti, katı bir hiyerarşiye sahipti. Güneşe tapan İnkaların en eski tanrısı ise İnti’ydi. Güneş’in oğlu olan imparatorun, tanrılar ve insanlar arasında aracılık yaptığına inanılırdı. İmparatorlar, kendilerinden sonra tahta geçecek oğullarını seçerdi. Bu da taht kavgalarını engellerdi. İnkalar “ayylu” toprak sistemini benimsemişlerdi. Bu sistem akrabalık bağlarından oluşan bir yardımlaşma sistemiydi.

Mimarilerinde en göze çarpan şeylerden biri büyük taş bloklar ve yamuk kapılar. Fakat sömürgeden sonra mimarinin büyük bir kısmı zarar görmüş.

Cuzco

Cuzco halkı oldukça cana yakın. Oldukça farklı yemek kültürleri sizin de dikkatinizi çekecek. Yaygın tüketilen içeceklere alternatif olmasıyla bilinen İnka cola oldukça meşhur ve pazar yerinin pek çok noktasında bulunabiliyor.

Tambomachay adı verilen İnka hamamları da görülmeye değer. Çok sayıda yeraltı kaynağı olan bölgede, İnka krallarının beden ve ruh temizliği yaptığı söyleniyor.

Ollantaytambo

İnka öncesinde Kilkilis kabilesinin yaşadığı bilinen Ollantaytambo, İnkaların yaptığı teras ve taş işçiliğiyle öne çıkıyor. Geniş bir alana yayılan tahıl ambarları ve tapınaklar bulunuyor. Burası aynı zamanda İnka Kralı Manco Inca’nın İspanyolları bozguna uğrattığı şehir olarak da biliniyor.

Machu Picchu

Adı, Keçuva dilinde eski zirve, yeşil dağ anlamına gelen, İnka Kralı Pachacuti’nin kayıp şehri. 15. yüzyılda inşa edilen kentin, İnka asillerine ve din adamlarına ev sahipliği yaptığı biliniyor. Şehirde 200 adet yapı bulunuyor. Yapıların çoğunda bronz ya da taş kullanıldığı görülüyor. Güneş Tapınağı, Üç Pencereli Tapınak ve Intihuatana en önemli yapılar arasında. Machu Picchu, unutulmaz bir keşif ve macera vadediyor. Peru’nun önemini ve güzelliğini en iyi hissedeceğiniz yerlerinden biri şüphesiz Machu Picchu olacak.

Nasıl gidilir?

Aztek ve Maya kültürünü keşfetmek için öncelikle aşmanız gereken bir okyanus var. Meksika’ya nasıl gidilir diye soruyorsanız Türkiye’den Meksika’ya direk uçuş yok, bu yüzden büyük ihtimalle Fransa üzerinden Mexico City’ye uçmanız gerekecek. Ancak unutmamak lazım, ABD ile Meksika sınır komşusu, bu yüzden vize durumunuza göre önce ABD’nin Kaliforniya gibi makul bir eyaletine uçup oradan kara yoluyla Mexico City’ye geçmeniz de seçenekleriniz arasında. Meksika oldukça geniş bir ülke, bu yüzden gezi rotanıza uygun iç hatlar uçuşlarını kullanmanız da gerekebilir. Meksika’ya ABD üzerinden gidecekseniz ABD vizenizin olması gerektiğini aklınızda bulundurun. Sonra acı bir şekilde hava limanından geri dönmek zorunda kalabilirsiniz. Önceliğiniz Peru’ya uçup gezinize İnka kültüründen başlamaksa yine aktarma ile uçmanız gerekiyor ne yazık ki. Ya Avrupa üzerinden aktarmayla gidecek ya da Arjantin’e doğrudan uçup buradan Peru geçeceksiniz.

Nerede Kalınır?

Kuzey Amerika turu yaparkenMexico City’de otel veya diğer ülke ve şehirlerde konaklayacak bir sürü seçenek var. Dünyanın her yerinde ihtiyacınıza en uygun oteli bulmak için Skyscanner Oteller sayfasında arama yapabilirsiniz.

Yazı kaynağı : www.skyscanner.com.tr

Yorumların yanıtı sitenin aşağı kısmında

Ali : bilmiyorum, keşke arkadaşlar yorumlarda yanıt versinler.

kim kimdir ne zaman nasıl nelerdir nedir ne işe yarar tüm bilgiler
dünyadan ilginç ve değişik haberler en garip haberler burada
enteresan haberler

Yorum yapın