şehru ramazan ellezi türkçe okunuşu

şehru ramazan ellezi türkçe okunuşu bilgi90’dan bulabilirsiniz

�ehr� Ramazan Ellezi duas� Arap�a okunu�u Bakara Suresi 185. Ayet) (01 Haziran Pazartesi)

Bakara suresi 185. ayet - Açık Kuran

Bakara sûresi 185. ayetin okunuşu ve anlamı, 2:185 meali

Şehru Ramazan Ellezi ayeti hangi surede bulunuyor? Şehru Ramazan Ellezi ayeti Arapça okunuşu, Türkçe meali ve tefsiri

Şehru Ramazan Ellezi ayeti hangi surede bulunuyor? Şehru Ramazan Ellezi ayeti Arapça okunuşu, Türkçe meali ve tefsiri

Şehru Ramazan Ellezi ile başlayan ayet Bakara Suresi’nde yer almaktadır. Peki Şehru Ramazan Ellezi Arapça yazılışı, okunuşu ve Türkçe meali nedir? Detaylar haberimizde.

ŞEHRU RAMAZAN ELLEZİ AYETİ HANGİ SUREDE BULUNUYOR?

“Şehru Ramazan Ellezi” ile başlayan ayet Bakara Suresi’nde yer almaktadır. “Şehru ramazan ellezi ünzile fihil kuranü” ile başlayan ayet Bakara Suresi’nin 185. ayetidir. Ayetin Türkçe meali, Arapça okunuşu ve tefsiri aşağıdaki gibidir.

Şehru Ramazan Ellezi Arapça yazılışı:

Şehru Ramazan Ellezi ayeti hangi surede bulunuyor? Şehru Ramazan Ellezi ayeti Arapça okunuşu, Türkçe meali ve tefsiri

Şehru Ramazan Ellezi Türkçe meali:

O (sayılı günler), doğruyu eğriden ayırma, gidilecek yolu bulma konusunda açıklamalar ve insanlara rehber olarak Kur’an’ın indirildiği ramazan ayıdır. Artık içinizden kim bu aya yetişirse onu oruçlu geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, başka günlerden sayısınca tutar. Allah sizin için kolaylık istiyor, güçlük çekmenizi istemiyor. Sayıyı tamamlamanız, size doğru yolu göstermesinden ötürü Allah’ı tazimle anmanız için ve şükredesiniz diye (uygun hükümler gönderiyor).

Ayetin Tefsiri:

Önceki âyetlerde orucun farz kılındığı bildirilmiş, bunun sayılı günlerde tutulacağı açıklanmış; yükümlüler, süre ve şekil bakımlarından yeni olan bu ibadete psikolojik olarak alıştırılmış, güçlük söz konusu olduğunda ruhsatların bulunduğu haber verilmişti. Bu hazırlık mahiyetindeki açıklamalardan sonra farz kılınan oruç ibadetinin ayrıntılarının bildirilmesine geçilmiştir; birbirini tamamlayan âyetler arasında bir nesih (birinin diğerini hükümsüz kılması) ilişkisi yoktur.

Kur’an-ı Kerîm’in Hz. Peygamber’e indirilmesi Mekke’de Hira mağarasında, milâdî 610 yılı Ramazan ayının 27. gününde başlamış ve Allah Teâlâ’nın uygun gördüğü aralıklar ve münasebetlerle yaklaşık yirmi üç yılda tamamlanmıştır. Âyette geçen “ramazan ayında Kur’an’ın indirilmesi”nden maksat onun tamamının değil ilk âyetlerinin indirilmesidir; Bakara sûresinin başında olduğu gibi birçok âyette, Kur’an’ın bir parçasına da kitap ve Kur’an denilmiştir. Yüce mevlâ müslümanlara oruç ibadetini farz kılmayı murat edince bunun zamanının da ona uygun ve lâyık bir zaman olmasını istemiş, bütün insanlığa son rehber ve irşad aracı kıldığı kitabını vahyetmeye başladığı ayı oruç zamanı olarak seçmiştir.

Burada “şehide” fiili “görmek” değil “erişmek, hazır bulunmak” mânasındadır. Bu sebeple âyetin, “Ramazan hilâlini gören oruç tutsun” şeklinde bir mânası yoktur. Kamerî aylardan biri olan ramazanın giriş hilâlini görünce oruca başlanması, çıkış hilâlini görünce de oruca son verilip bayram yapılması, ayın bir engel yüzünden görülememesi durumunda bir önceki ayın otuza tamamlanması ve ertesi günün, yeni ayın biri olarak kabul edilmesi hükümleri âyetle değil hadisle sabit olmuştur (Buhârî, “Savm”, 5, 11; Müslim, “Sıyâm”, 4, 7, 8, 17-20).

1978 yılında İstanbul’da İslâm ülkeleri temsilcilerinin katılımıyla yapılan ilmî bir toplantıda ramazan ve bayram hilâllerinin, dünyanın herhangi bir yerinde görülebilir hale gelmesine dayalı hesaplar ve buna uygun takvim yapılmasına, ayrıca özel rasathânelerden gözetleme yapılarak hesabın kontrol edilmesine karar verilmiştir. O günden itibaren bu kararlara uyan ülkeler arasında birlik hâsıl olmuştur. Kararlara ve bunların dinî-ilmî gerekçelerine katılmakla beraber bu kararlara uymayan ülkelerde ise bazı yıllarda –hesaba göre– dünyanın hiçbir yerinden hilâlin görülmesinin mümkün olmadığı zamanda görme iddialarına dayalı ilânlar yapılmaktadır. Türkiye’de yaşayanlara, alınan kararlara titizlikle uyan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın takvimine uymalarını, etrafı dinleyerek kafalarını karıştırmamalarını tavsiye ediyoruz.

Hasta ve yolcu olanların orucu başka günlerde kazâ edebilecekleri yukarıda geçtiği halde burada tekrarlanmasının bazı tefsircilere göre sebebi, “oruç tutmakla fidye vermek arasında muhayyer bırakma” hükmünün bu âyetle kaldırılmış olmasından dolayı diğer ruhsatların da kaldırıldığı zannını engellemektir. Onlara göre “Artık ramazana erişen oruç yerine fidye veremez, oruç tutacaktır, ancak hasta ve yolcu olanlar başka günlerde kazâ edebilirler” denilmek istenmiştir.

Bize göre âyetler arasında nesih ilişkisi yoktur. Oruç tutmakta zorlananların fidye verme imkânları devam etmektedir. Burada iki geçici mazeretin tekrar zikredilmesinin sebebi, onların da neshedilmediğini, hükmün devam ettiğini anlatmaktır. Esasen bu mazeretlerin yukarıda zikredilmesi bir hazırlık içindir, hüküm ise burada verilmiştir.

Allah’ın ululuğunu gönülden benimseyip dile getirmeye tekbir denir. “Allahü ekber” cümlesiyle ifade edilen tekbirin mânası “Allah en uludur, en büyüktür” demektir. Bu cümle aynı zamanda Allah’ın birlik, teklik ve eşsizliğinin itirafıdır. Çünkü en büyük ve en uludan başkasında bir eksiklik, bir küçüklük vardır ve böyle olan bir varlık Tanrı olamaz. Namaza başlarken, rükûya ve secdeye giderken, kurban keserken tekbir getiren müminler, bununla ibadetin ancak Allah’a yapılacağını, ondan başkasının buna lâyık olmadığını dile getirmektedirler. Ramazan ayını oruçlu geçiren, kurban bayramında kurban ibadetini yerine getiren müslümanların bayram namazına giderken ve bayram namazını kılarken tekbir getirmeleri, bayram hutbelerinde hatibin tekbir getirmesi hep aynı mâna ve hikmete yöneliktir. Ayrıca kurban bayramlarına mahsus olmak üzere “teşrîk günlerinde” farz namazlardan sonra tekbir getirilmektedir (bk. Bakara 2/203).

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 281-283

Yazı kaynağı : www.haberler.com

Bakara Suresi 185. Ayet Tefsiri – Diyanet İşleri BaşKanlığı

Önceki âyetlerde orucun farz kılındığı bildirilmiş, bunun sayılı günlerde tutulacağı açıklanmış; yükümlüler, süre ve şekil bakımlarından yeni olan bu ibadete psikolojik olarak alıştırılmış, güçlük söz konusu olduğunda ruhsatların bulunduğu haber verilmişti. Bu hazırlık mahiyetindeki açıklamalardan sonra farz kılınan oruç ibadetinin ayrıntılarının bildirilmesine geçilmiştir; birbirini tamamlayan âyetler arasında bir nesih (birinin diğerini hükümsüz kılması) ilişkisi yoktur.

Kur’an-ı Kerîm’in Hz. Peygamber’e indirilmesi Mekke’de Hira mağarasında, milâdî 610 yılı Ramazan ayının 27. gününde başlamış ve Allah Teâlâ’nın uygun gördüğü aralıklar ve münasebetlerle yaklaşık yirmi üç yılda tamamlanmıştır. Âyette geçen “ramazan ayında Kur’an’ın indirilmesi”nden maksat onun tamamının değil ilk âyetlerinin indirilmesidir; Bakara sûresinin başında olduğu gibi birçok âyette, Kur’an’ın bir parçasına da kitap ve Kur’an denilmiştir. Yüce mevlâ müslümanlara oruç ibadetini farz kılmayı murat edince bunun zamanının da ona uygun ve lâyık bir zaman olmasını istemiş, bütün insanlığa son rehber ve irşad aracı kıldığı kitabını vahyetmeye başladığı ayı oruç zamanı olarak seçmiştir.

Burada “şehide” fiili “görmek” değil “erişmek, hazır bulunmak” mânasındadır. Bu sebeple âyetin, “Ramazan hilâlini gören oruç tutsun” şeklinde bir mânası yoktur. Kamerî aylardan biri olan ramazanın giriş hilâlini görünce oruca başlanması, çıkış hilâlini görünce de oruca son verilip bayram yapılması, ayın bir engel yüzünden görülememesi durumunda bir önceki ayın otuza tamamlanması ve ertesi günün, yeni ayın biri olarak kabul edilmesi hükümleri âyetle değil hadisle sabit olmuştur (Buhârî, “Savm”, 5, 11; Müslim, “Sıyâm”, 4, 7, 8, 17-20).

1978 yılında İstanbul’da İslâm ülkeleri temsilcilerinin katılımıyla yapılan ilmî bir toplantıda ramazan ve bayram hilâllerinin, dünyanın herhangi bir yerinde görülebilir hale gelmesine dayalı hesaplar ve buna uygun takvim yapılmasına, ayrıca özel rasathânelerden gözetleme yapılarak hesabın kontrol edilmesine karar verilmiştir. O günden itibaren bu kararlara uyan ülkeler arasında birlik hâsıl olmuştur. Kararlara ve bunların dinî-ilmî gerekçelerine katılmakla beraber bu kararlara uymayan ülkelerde ise bazı yıllarda –hesaba göre– dünyanın hiçbir yerinden hilâlin görülmesinin mümkün olmadığı zamanda görme iddialarına dayalı ilânlar yapılmaktadır. Türkiye’de yaşayanlara, alınan kararlara titizlikle uyan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın takvimine uymalarını, etrafı dinleyerek kafalarını karıştırmamalarını tavsiye ediyoruz.

Hasta ve yolcu olanların orucu başka günlerde kazâ edebilecekleri yukarıda geçtiği halde burada tekrarlanmasının bazı tefsircilere göre sebebi, “oruç tutmakla fidye vermek arasında muhayyer bırakma” hükmünün bu âyetle kaldırılmış olmasından dolayı diğer ruhsatların da kaldırıldığı zannını engellemektir. Onlara göre “Artık ramazana erişen oruç yerine fidye veremez, oruç tutacaktır, ancak hasta ve yolcu olanlar başka günlerde kazâ edebilirler” denilmek istenmiştir.

Bize göre âyetler arasında nesih ilişkisi yoktur. Oruç tutmakta zorlananların fidye verme imkânları devam etmektedir. Burada iki geçici mazeretin tekrar zikredilmesinin sebebi, onların da neshedilmediğini, hükmün devam ettiğini anlatmaktır. Esasen bu mazeretlerin yukarıda zikredilmesi bir hazırlık içindir, hüküm ise burada verilmiştir.

Allah’ın ululuğunu gönülden benimseyip dile getirmeye tekbir denir. “Allahü ekber” cümlesiyle ifade edilen tekbirin mânası “Allah en uludur, en büyüktür” demektir. Bu cümle aynı zamanda Allah’ın birlik, teklik ve eşsizliğinin itirafıdır. Çünkü en büyük ve en uludan başkasında bir eksiklik, bir küçüklük vardır ve böyle olan bir varlık Tanrı olamaz. Namaza başlarken, rükûya ve secdeye giderken, kurban keserken tekbir getiren müminler, bununla ibadetin ancak Allah’a yapılacağını, ondan başkasının buna lâyık olmadığını dile getirmektedirler. Ramazan ayını oruçlu geçiren, kurban bayramında kurban ibadetini yerine getiren müslümanların bayram namazına giderken ve bayram namazını kılarken tekbir getirmeleri, bayram hutbelerinde hatibin tekbir getirmesi hep aynı mâna ve hikmete yöneliktir. Ayrıca kurban bayramlarına mahsus olmak üzere “teşrîk günlerinde” farz namazlardan sonra tekbir getirilmektedir (bk. Bakara 2/203).

Yazı kaynağı : kuran.diyanet.gov.tr

Bakara Suresi 185. ayeti ve meali | Kuran ve Meali

Bakara sûresi 286 ayettir. Medine’de on senelik bir
müddet içinde peyderpey nâzil olmuştur. Mushaf tertîbine göre 2, nüzûl sırasına
göre 87. sûredir. İsmini, 67 ile 71. âyetler arasında bahsedilen, İsrâiloğulları’nın
sığır kurban etmeleri kıssasından almıştır. Sûreye, içinde Âyetü’l-Kürsî
bulunduğundan ا
َلْکُرْسیُّ (Kürsî), Kur’ân’ın zirvesi
olduğu için سَنَامُ الْقُرْاٰنِ (Senâmu’l-Kur’ân),
hidâyet nûrunun parlaklığı sebebiyle de اَلزَّهْرٰی
(Zehrâ) ismi verilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’in en uzun sûresidir. Bu hâliyle sûre,
Kur’ân’ın geniş bir özeti mâhiyetindedir.

Resûlullah (s.a.s.):

“Bu sûre, neredeyse dînin tamamını ihtivâ eder” buyurmuştur. (Tirmizî,
Fedâilü’l-Kur’ân 2/2876

         Mushafta ikinci, nüzûl sıralamasında 87. sûredir, Medine’de nâzil olmuştur. Kur’an’ın en uzun sûresidir. Tamamının bir nüzûl sebebi olmamakla birlikte birçok âyeti için özel iniş sebepleri vardır. O âyetler açıklanırken nüzûl sebepleri hakkında da bilgi verilecektir.

Sûrede bahsedilen temel konulardan bir kısmını şöyle
sıralayabiliriz:

Kur’an’ın Allah tarafından gönderilen hak bir kitap olduğu,

Tevhîd, nübüvvet ve âhiret gibi îman esaslarının delillerle beyân
edilmesi,

Mü’min, kâfir ve münafıkların vasıfları,

Hz. Âdem’in diğer yaratıklar arasındaki konumunun belirlenmesi, şeytanla
imtihanı ve cennetten indirilmesi,

İsrâiloğulları’nın tarih içindeki durumları, Kur’an’a ve Peygamberimize
karşı tavırları, hidâyete davet edilmeleri, yanlış itikad ve davranışlarının
tashihi,

Ka’be’nin inşâsı ve kıblenin Mescid-i Aksâ’dan Mescid-i Harâm’a
çevrilmesi,

Müslüman şahsiyetin inşası ve İslâm toplumunun teşekkülü için: Namaz,
oruç, zekât, hac ve cihad gibi ibâdetlerle ilgili hükümlerin; adâlet, ahde vefâ
ve infak gibi ictimâî hayata dair esaslar ile âile hukûku, devletler arası
ilişkiler, iktisadî ve siyâsî düzenlemelerin getirilmesi,

Ferd ve cemiyeti bozulup dağılmaktan korumak için sihir, içki, kumar ve faiz
gibi yasaklara dikkat çekilmesi,

Allah’ın birliğini, her şeye kâdir olduğunu ve ölüleri diriltip hesap
soracağını çeşitli misallerle ortaya koyarak insanları îman ve itaate
çağırması,

Kulluğun özü olan ve mü’mini Rabbine bağlayan bazı duaların öğretilmesi.

Hâsılı
dikkatle incelendiğinde Bakara sûresinin, ihtiva ettiği hükümler, konular ve
maksatlar itibariyle muazzam bir insicama, belirli ve düzenli bir plana sahip
olduğu görülür. İlk âyetlerde sûrede incelenecek olan konuların ana hatları
verilmekte, daha sonraki bölümlerde ise her konu sûre bütünlüğü içinde en uygun
yerini almaktadır. Sûre, hidâyeti kabul eden kulun, emredilen hükümleri yerine
getirme hususunda Rabbinden kolaylık talebiyle sona ermektedir. Muhtelif
konular ele alınmakla birlikte sûrenin esas hedefi, Kur’an’ın hidâyetini
gerçekleştirmek ve bundan âzamî istifadeyi sağlamaktır. Sûre boyunca devamlı bu
hedef gözetilmiş ve sûrenin başı ile sonu o hedefte birleşmiştir.[1]

[1] Sûrenin bu açıdan büyük
bir vukûfiyetle ele alınmasına örnek olarak bk. Drâz, en-Nebeü’l-azîm,
s. 163-211; En Mühim Mesaj: Kur’ân, s. 195-299.

Ele aldığı mevzulara bakıldığında Bakara sûresinin çok
önemli, faziletli ve büyük bir sûre olduğu görülür. Peygamber Efendimiz’in “Kur’an
âyetlerinin efendisi ve en büyüğü” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 142,
178) olarak beyân ettiği Âyetü’l-Kürsî de bu sûrede yer almaktadır. Sûrenin
faziletini beyân eden pek çok rivayet nakledilir. Bunların birkaçı şöyledir:

“Kur’an’dan uzak kalarak ev­lerinizi kabirlere çevirmeyin. Şunu bilin ki
şeytan, içinde Bakara sûresi okunan evden ürküp kaçar.”
(Müslim, Müsâfirîn 212)

“Kur’an’ı okuyun; çünkü o, kıyamet gününde kendisiyle hemhâl olanlara
şefaatçi olarak gelecektir. Zehrâvân’ı yani Bakara ve Âl-i İmrân sûrelerini okuyun;[1]
çünkü onlar, kıya­met gününde iki büyük bulut veya iki gölgelik ya da iki kuş
sürüsü hâlinde gelerek kendile­rini okuyanları savunacak ve koruyacaklardır.
Bakara sûresini okuyun; çünkü ona sarılmak bereket, terketmek ise hasret ve
pişmanlıktır; ona sihir­bazların gücü yetmez.”
(Müslim, Müsâfirîn 252)

“Bakara sûresinin sonunda­ki iki âyeti her kim gece vakti okursa bu iki
âyet o gece ona yeter.”
(Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 10)

Sahâbeden Üseyd b. Hudayr bir gece Ba­kara sûresini okuyordu. Atı da
yanında bağlı bulunuyordu. Derken at ürküp hırçınlaşmaya başladı. Üseyd okumayı
kesince at da sâkinleşti. Tekrar okumaya başlayınca at yine tedirgin bir
şekilde ileri geri gitmeye başladı. Üseyd susunca at da sâkinleşti. Bu durum
iki kez daha tekerrür etti. Oğlu Yahyâ ata yakın bir yerde bulunuyordu. Atın
çocuğa bir zarar vermesinden korktu ve onu bulunduğu yerden yanına çekti. Bu
sırada başını kaldırıp gökyüzüne baktığında buluta benzer bir şey içinde kandiller
misali ışıklar gördü. Bunlar yavaş yavaş yükselerek nihayet gözden kayboldu.
Sabah olunca durumu Resûlullah (s.a.s.)’e anlattı… Efendimiz şöyle buyurdu:

“Onlar seni dinlemeye gelen meleklerdi. Eğer okumaya devam etseydin
sabah olunca onları herkes görecekti, kendilerini halktan gizlemeyeceklerdi.”
(Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 15; Müslim, Müsafirin 242)

Bu ve benzeri rivayetlerden de anlaşılacağı üzere
Bakara sûresi, hem evlerimizi hem de gönüllerimizi mânen îmâr edecek, okuyanı
âdeta maddî mânevî şerlerden muhâfaza ederek onu meleklerle beraberliğe yükseltecek
bir fazilet ve şerefi hâizdir.

Şimdi, bütün mâna, hikmet ve sırlarından kalbe
yansıyan miktarıyla o sûrenin tefsiri başlamaktadır:

[1] Bakara ve Âl-i İmrân
sûrelerine, hidâyet nûrlarının parlaklığı ve okuyanlara verilecek ecrin
büyüklüğü sebebiyle, اَلزَّهْرَاوَانِ (Zehrâvân) ismi verilmiştir.

Yazı kaynağı : www.kuranvemeali.com

Yorumların yanıtı sitenin aşağı kısmında

Ali : bilmiyorum, keşke arkadaşlar yorumlarda yanıt versinler.

kim kimdir ne zaman nasıl nelerdir nedir ne işe yarar tüm bilgiler
dünyadan ilginç ve değişik haberler en garip haberler burada
enteresan haberler

Yorum yapın