atatürk kabenin tek taşına dokunursan bilgi90’dan bulabilirsiniz
Diyorlar ki; Atatürk Peygamberimizin türbesini kurtarmış “Yalan”… – Haber 7 Yazarı Ahmet Anapalı
Diyorlar ki; Atatürk Peygamberimizin Türbesini Kurtarmış “Yalan”…
Geçenlerde kendini sağda solda sanatçı diye tanıtan bir kadın yaptığı sanat ucube bir şey dedi ve tam unutulmuşken, hafızlardan silinmek üzereyken tekrar kendini hatırlattı. Tanıdınız değil mi? Gülben Ergen…
Kendi instagram sayfasında paylaştığı saçma, sapan, garip, kuyruklu bir yalan var. efendim o paylaşım şu;
Her tarih bilmez gibi , kendini tarih uzmanı sanan Gülben Ergen güya etrafına şirin görünmek için “uyduruk” bir metne sarılmış. Şimdi biz, bu paylaşımın aslını faslını ne idüğünü anlatalım mı? Anlatalım da belki bu Gülben isimli kadın da birkaç şey öğrenir.
“Derler ki, ATATÜRK, Peygamber Efendimizin (S.A.V.) kabrini yıkılmaktan kurtarmış…”
Gülben’den önce Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, çok özel eller tarafından kendisine gösterilen bir telgrafı televizyon programlarını gezerek halkla paylaştı. Ansızın gündeme bomba gibi düşen bu skandal habere göre, Hz. Muhammed’in kabrinin bulunduğu Mescidi Nebevi’nin genişletilmesi ve yıkılmak istenmesinin 1919’da da gündeme geldiğini, Atatürk’ün Suudi Kralı’na telgraf çekerek, “Vahhabiler Peygamberimizin mezarının tek bir taşına dokunurlarsa bütün orduyu güneye yığarım’’ dediğini söyledi.
Resmi haber aynen şöyle verir bu bilgiyi; Hz. Muhammed’in mezarını yıkıp yerini değiştirmek isteyen zamanın Suudi Kralı’na Atatürk’ün kendi el yazısı ve imzasıyla çektiği telgraf. Dikkatli okuyun yazıya başlarken krala sayın kelimesini kullanmıyor…
“Suudi Kralı’nın dikkatine!! Tarafımıza ulaşan haberlere göre Allahın sevgili ve özel kulu, elçisi peygamber efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın kabrini yıkıp yerini değiştirecekmişsin. O Mezarın tek taşına dokunursan kurtuluş savaşını bırakır ordularımla aşağı inerim..” 26 Haziran 1919 MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Sonra dendi ki, “bu Mesajın orjinali Cumhurbaşkanlığı arşivlerinde saklanmaktadır.” Şimdi azıcık bir tarih bilgisine sahip olanların bile çürütebileceği bu uydurma masalın nerelerinde yanlışlık yapılmış onlara bakalım;
1-1919 yılında ne Suudi Arabistan vardı, ne de Suudi Kralı vardı. İngilizlerin işgali sürmekteydi. Çünkü Suudi Arabistan 1932′de kuruldu.
2-El yazısı ile telgraf çekilmez, “mors alfabesi” ile gönderilir.
3-1919 yılında Mustafa Kemal Atatürk ismini almamıştı. Daha soyadı kanunu bile çıkmamıştı. Dolayısıyla hiçbir metinde Atatürk imzası olamaz.
4- Bu tür telgraflar hem Dışişleri Bakanlığı’nın arşivlerinde saklanır hem Cumhurbaşkanlığı hem de Dışişleri arşivi herkese açıktır. Ne ilginçtir ki şu ana kadar hiçbir araştırmacı böyle bir telgrafa rastlamamıştır.
5-Türk birliklerinin tâââ Mekke’ye kadar nasıl gidecekleri, İngiliz idaresindeki Irak ile Fransız mandası altındaki Suriye’den nasıl geçecekleri düşünülmeden, özellikle o dönem Türkiye’sinde din ile ilgili uygulamalar bile hatıra getirilmeden ortaya atılan bu tuhaf iddia da palavradan ibarettir. Üstelik arşivlerde de bu konu hakkında tek bir belge yoktur!
Neresinden bakılırsa bakılsın, neresinden tutulursa tutulsun uydurma olduğu, düzmece olduğu belli olan bu masala gerçekmiş gibi inanan ya da inanmak isteyen o kadar çok kişi var ki…
En başta da şu bizim tarih ve Atatürk uzmanı Gülben Ergen…
Hazır elimiz değmişken Atatürk’ü hiç gereği olmadığı halde övmek için hakkında uydurulan yalanlardan bir kaçını da konuşalım mı? O halde buyurun;
Yalan 2;
Hani bir resim vardır. Herkes tarafından bilinir. Bir masa etrafında yüze yakın kişi oturmaktadır ve tam ortada objektifin tam merkezinde ise elbette Atatürk bulunmaktadır. Resim şöyle servis edilmiştir halkın önüne;
“Bu masada 32 Kral 62 Cumhurbaşkanı var. Hangisi Atatürk kadar liderliği hak ediyor ve hangisi onun kadar etkileyici? Senin diğer adın da Kemal olsun…”
Bu resmin sunuluşunda paylaşılan bilgilerin tamamı yalan ve hayal ürünüdür. Zira;
1- Atatürk Cumhurbaşkanlığı süresince hiç yurt dışına çıkmamıştır.
2- 94 tane dünya lideri Türkiye’ye bırakın aynı anda ayrı ayrı tarihlerde bile hiç gelmemiştir.
3- Bu Fotoğraf 7 Kasım 1927 tarihinde Sovyetler Birliği Elçilik binasında çekilmiştir. Resimde görülenler ise elçilik binasında çalışan görevli bürokratlar ve Türk Dışişleri yetkilileridir.
4-1927 yılında dünya üzerinde zaten yaklaşık 120 kadar devlet vardır. Fakat resmin servis bilgisinde 94 ülke liderinin aynı anda Atatürk’le aynı masada oturduğu söylenmektedir. Bu bilgi baştan sona kadar yalandır.
Yalan 3;
Diğer fotoğraf ise bunu aratmayacak cinsten enteresan bir hikâyeye sahiptir. Bu karizma yüklemek için uydurulan fotoğrafın halka servis edilme bilgisinde ise şunlar söylenmektedir;
“DİKKAT… Mustafa Kemal farkı. Ey millet, Eğileni merak ediyorsanız hemen söyleyelim İngiltere Kralıdır. İşte İngiltere Kralı’nın Atatürk’ün önünde eğildiği ve elini öpmek için uğraştığı sahne. İşte O AN!”
Bu da koskoca bir yalandır ve çürütmek azıcık tarih bilgisi bilenler için çok kolaydır. Zira;
1- İngilizler’de kültür gereği saygıdan ötürü “el öpme” adeti yoktur. Sadece bayanların eli öpülür.
2- Fotoğrafı renklendiren Ateş Akkor ve Engin Gökdeniz yaptıkları açıklamada o adamın herhangi bir adam olduğunu, vatandaş olarak meramını anlatmaya geldiğini söylemiştir.
3- Fotoğrafın çekildiği tarih 1927 senesinin ilkbahar başlarıdır. O tarihlerde ise Türkiye’ye İngiltere kralı gelmemiştir. HATTA HİÇBİR İNGİLİZ YETKİLİ GELMEMİŞTİR
Yalan 4
TOKYO Camii’ni Atatürk yaptırdı.
Bu bomba ve flaş habere göre güya Atatürk Paris Camii’ne yılda 10 bin Frank para gönderiyor. Tokyo’nun merkezine de güzel bir cami yaptırıyor. Bu balonun sahibi duygusal adam Sunay Akın’mış. Haberi ise tam sanatçı gibi veriyor diyor ki;
“Gezegenin en doğusunda sabah ezanının okunduğu ilk camiyi Mustafa Kemal Atatürk yaptırdı.”
Başından sonuna kadar saçma ve hiçbir tarihi tutarlılığı olmayan bu habere göre Mustafa Kemal Atatürk kendi ilkelerinden birine yani “Laiklik” ilkesine aykırı davranmaktaydı. Bu saçma ve yalan haber o günleri görmüş hiçbir tarih kitabında, hiçbir hatırada, hiçbir notta yer almamıştır. Bu haberin tek kaynağı olan Sunay Bey de kaynak vermediği için nereden öğrendiğini de ne yazık ki bilemiyoruz.
Bilinen tek bir hakikat var o da; Japonya’nın başkenti Tokyo’ya Tokyo’nun merkezine yapılan tek camii Sultan Abdülhamid Han’a aittir. Gerisi ise tarihi geçerliliği olmayan yalanlardan ibarettir.
Yalan 5
Bir başka yalan da ATATÜRK’ün öğretmen maaşlarının milletvekili maaşı ile eşit olmasını istemiştir.
Güya 1930 senesinin bütçesini hesaplamak için uğraşan maliye bürokratları milletvekillerine verilmesi düşünülen maaş zammı konusunda anlaşmazlığa düşerler ve hadiseyi çözsün kendilerine akıl versin diye Cumhurbaşkanı Atatürk’e taşırlar. O da bürokratlara milletvekili maaşlarının öğretmen maaşlarını geçmemesi gerektiğini emreder.
Gerçekten böyle mi? Yani bu haber doğru mu söylüyor? Hemen araştırıp bakalım. Bu da Atatürk’ü övmek için yalanlara sığınan malum kesimin yalanlarından biri mi yoksa gerçekten doğru mu?
1930 yılı Öğretmen maaşı 90 lira iken, aynı sene milletvekili maaşı 500 Lira Cumhurbaşkanı maaşı 1765 Reşat Altınıdır. Bir Reşat Altınının ne kadar olduğunu bulduktan sonra onu 1765 le çarparsanız Atatürk’ün bugüne göre kaç lira maaş aldığını görürsünüz ama küçük dilinizi yutmamaya ya da dudağınızı ısırırken kanatmamaya çalışın lütfen.
Not; punto özeliğinden hangi gazete olduğunu anladınız değil mi?
Yazı kaynağı : www.haber7.com
ATATÜRK VE PEYGAMBERİMİZİN MEZARI
ATATÜRK VE PEYGAMBERİMİZİN MEZARI
11 yılında bloguma aldığım “Atatürk’ün bir telgrafı yetmişti” başlıklı yazının konusu hayli ilginçtir. Can Ataklı’nın aşağıdaki yazısı ve benim yorumumdan sonra bu blog “6000”i aşan bir okuyucu ile karşılaştı. Daha sonra bu konuda değişik bloglar yazıldı. En son bir yorum aldı. Bir harf hatasını işaret ediyordu bu yorum, doğruydu. Gerekeni yapıp tekrar yayına alınmasını istedim.
Can Ataklı’nın ilginç belgesi yer aldı günlük ve aktüel yayınlarda. Merak uyandıran bu konu aslında SUUDİ Arabistan’da mezarlık mefhumunun önemli olmayışından kaynaklanıyordu. Bu arada Hac ziyareti için gelenlere Kâbe’ye yakın yerlerde yer açmayı amaçlayan Suudiler en yakınlarının mezarlarına koydukları bir kaç taş kaybolunca mezar da kaybolup gidiyor ve bunu pek mühimsemiyorlar.
Atatürk rahmetli peygamberimizin mezarının da yok edileceğini duyunca ilginç bir telgrafla gerekli uyarıyı yapmıştı. Suudiler’de peygamberimizin kabrine dokunamamışlardı. İşte bununla ilgili haber yazısı aşağıdadır. Bir uyarısı yeterdi rahmetlinin. Bakın bu ibret alınacak meseleye.
Ünal Şöhret Dirlik :(Kaynak:Milliyet Blog-2011)
Atatürk ve Hz.Muhammed,( Bilinmeyen Gerçek!!!)
(Can Ataklı 09.08.2008 Tarihli Yazısı)
Pazartesi akşamı Avrasya Televizyonu’ nda Lale Şıvgın’ın sunduğu ‘Beyin Fırtınası’ programına katılmıştım biliyorsunuz. Programın diğer konukları Nevzat Yalçıntaş ile Erol Manisalı idi. Nevzat Yalçıntaş program sırasında Atatürk’le ilgili küçük bir anekdota yer
vererek ‘Suudiler 1926 yılında sınırları içinde tüm mezarlıkları yıkıyorlardı. Atatürk sıranın Hazreti Muhammed’in kabrine geldiğini öğrenince bir telgraf çekerek, ‘Eğer bir tek taşına bile
dokunursanız ordumu aşağı gönderirim’ demişti. Bunun üzerine Suudiler Hazreti Muhammed’in kabrine dokunamamıştı. Ama bu telgraf yok edildi’ dedi.
Programın ana konusu kapatma davası olduğu için bu konu fazla uzun sürmedi.
Programdan sonra Lale Şıvgın, yayının yapıldığı Doğatepe tesislerinde bizlere birer çorba ikram etti.. Bundan yararlanarak Yalçıntaş’a ‘Hocam programda anlattığınız olayın ayrıntılarını söyleyebilir misiniz?’ diye sordum.
1981 yılında 12 Eylül askeri yönetimi Atatürk’ün 100. doğum yılı nedeniyle kapsamlı bir program hazırlamış.. Prof. Yalçıntaş o dönemde İlim Kurulu’nun başına getirilmiş. Amaç Atatürk’le ilgili çeşitli kaynaklardan arşiv araştırması yapmak ve ‘bilinmeyen Atatürk’ü’ ortaya çıkarmakmış.
Yalçıntaş, ‘Dışişlerinde Münir Bey vardı.(Soyadını hatırlayamadı) İyi bir araştırmacı ve arşivciydi. Ona Dışişleri Bakanlığı arşivlerinin araştırılması görevi verilmişti’ diyerek anlatmaya başladı.
Sonra da sürdürdü: ‘Bir gün Münir Bey aradı. Çok ilginç bir belge bulduğunu, bunu getirip göstermesi gerektiğini söyledi. O sırada benim çalıştığım başbakanlık binası ile dışişleri binası aynı yerde. Hemen atlayıp geldi. Çok heyecanlıydı.’ Prof. Yalçıntaş, Münir Bey’in gösterdiği belgeye baktığında çok şaşırdığını belirterek şöyle devam etti:
‘Belge bir telgraf metniydi. Henüz yeni kurulan Suudi devletinin kralına gönderilmişti. Telgrafta ‘Hazreti Muhammed’in mezarının yıkılacağını derin üzüntü içinde öğrendim. Bu kutsal emanete asla dokunamazsınız. Bir tek taşının bile zarar gördüğünü duyarsam orduyu aşağıya gönderirim’ anlamına gelen cümleler vardı.’
Yalçıntaş, burada Hazreti Muhammed’in mezarı ile ilgili kısa bir detay anlattı. İngiliz işgali sırasında komutan olan Fahrettin Paşa’nın kabri terk etmemek için uzun süre direndiğini, aç kaldıklarını bu nedenle çekirge yiyerek beslendiklerini, sonunda İngilizler’in hiçbir şekilde
dokunmamaları kaydıyla Hazreti Muhammed’in mezarını terk ettiklerini ancak kutsal emanetleri de yanlarına aldıklarını söyledi.
Şimdi gelelim belgenin bulunmasından sonraki gelişmelere, çünkü vahim ve ilginç olan bu:
Nevzat Yalçıntaş’ın anlattığına göre Münir Bey belgeyi önce bir üst amirine götürüyor. Belge oradan daha yukarı taşınıyor. Sonunda müsteşara oradan da Bakan İlter Türkmen’e geliyor. Tabii Evren Başkanlığı’ndaki Milli Güvenlik Konseyi’nin de haberi oluyor. Sorun şu: Bu belge ne yapılacak? Dönemin Atatürkçü komutanları ve onların emrindeki bürokrasi bu belgenin açıklanmasını istemiyor. Ancak belge de ortaya çıkmış bir kere. Sonunda o dönemde yazılan ve şimdi kitapçılarda tek nüshası bile kalmayan bir Atatürk kitabının içine, hiçbir anons yapılmadan konuyor. Kısacası konu adeta kapatılıyor, sadece o tuğla gibi kalın kitabı sonuna kadar okuyanların dikkatini çekecek biçimde ‘zevahiri kurtarmak’ adına konuyor.
Peki bu belge şimdi nerede? Kimin koruması altında? Bu da bilinmiyor.
Bilinen tek şey, Atatürk’ün İslam aleminin peygamberi Hazreti Muhammed’in mezarının ortadan kaldırılmasını önlemesi herkesten saklanıyor.
*****
Hazreti Muhammed Mescidi Nebevi’de yatıyor
Hazreti Muhammed 571 yılında doğdu 632 yılında vefat etti.
Peygamberimiz Medine’de oturduğu evde toprağa verildi. Bu mezar bugün
dünyanın en büyük camisi olan Mescidi Nebevi’nin içinde.
*****
Mescidi Nebevi, Hazreti Muhammed’in Mekke’den Medine’ye göç etmesinden sonra ilk namaz kıldığı yer. Hazreti Muhammed, Medine’de oturduğu evin hemen yanına kentin ilk mescidini inşa ettirmişti. Bu mescit geçen yıllar içinde defalarca yenilendi. Bugün 600 bin kişinin aynı anda namaz kılabildiği Mescidi Nebevi’nin korumasını çok uzun yıllar Osmanlı askeri
yapmıştı.
Arabistan’da mezar adeti yoktur. Ölüler herhangi bir yerde toprağa verilir, üzerine belirleyici bir şey konmaz. Bu nedenle sadece Hazreti Muhammed’in mezar yeri ile ilgili bilgi vardır. O’nun dışındaki İslam büyüklerinin mezarlarının yeri bilinmez. Bir süre önce Hazreti Muhammed’in
annesine ait olduğu ileri sürülen bir mezar ortaya çıkarılmıştı. Ancak Suudi yönetimi bu mezarı da ortadan kaldırmış ve yerine otopark yapmıştı.
Atatürk’ün müdahalesi olmasa Suudiler, Mescidi Nebevi’nin hemen dibindeki Hazreti Muhammed’in mezarını da tamamen ortadan kaldıracaktı. Nitekim Hazreti Muhammed’le aynı yere defnedildikleri bilinen Sahabe’nin önde gelen isimlerinin mezar yerleri bugün dümdüzdür.
Nevzat Yalçıntaş’la sohbetimiz sırasında ‘Bir gün Yaşar Nuri Öztürk Bey aradı. Benim bu anlattığımı duymuş, belgeye nasıl ulaşabileceğini sordu’ dedi. Ben de ‘Belgeyi bulmuş mu?’ diye sorunca ‘Onu bilemiyorum, ama galiba bir kitabına koymuş ben okuyamadım’ dedi.
Bunun üzerine önceki gün Yaşar Nuri Öztürk’ü aradım. Öztürk, Yalçıntaş’ın anlattıklarını doğrulayarak, ‘Ancak bunu henüz bir kitabıma koymadım. Araştırmayı aşağı yukarı tamamladım, Gazi Mustafa Kemal ve İslam isimli çok kap samlı bir kitap hazırlıyorum, bunun bitmesi üç yılı alır. Konu bu kitapta yer alacak’ dedi. Milletvekili olduğu sırada bu belgeye ulaşmak için çok çalıştığını söyleyen Öztürk, ‘Belge Dışişleri Bakanlığı arşivlerinde. Milletvekili
sıfatımla bu arşivlerde çalışmak için bakan Ali Babacan’a baş vurdum, ama bana izin vermedi’ diye konuştu. Öztürk’e ‘Peki hocam, böyle bir belgenin açıklanmasını neden istemiyorlar? ‘ diye sordum. Öztürk’ün cevabı çok ilginç oldu..
Şöyle dedi: ‘Atatürk’ü din ve İslam dışı göstermek isteyenler elbette bu belgeden rahatsız olacaklardır. Bu nedenle dini siyasete alet edenler emperyalistlerle iş birliği bile yapabiliyor.Dincilerle İslamı reddedenler bu noktada birleşebiliyor.
NOT:1911 yılından buyana yukarıdaki konuyu kayıtlarda (bloglarda) aynen saklayan Milliyet Bloga teşekkür ederim./Ünal Şöhret Dirlik/ Milliyet Blog yazarı.
Yazı kaynağı : www.mugladevrim.com.tr
JavaScript is not available.
We’ve detected that JavaScript is disabled in this browser. Please enable JavaScript or switch to a supported browser to continue using twitter.com. You can see a list of supported browsers in our Help Center.
Help Center
Terms of Service
Privacy Policy
Cookie Policy
Imprint
Ads info
© 2023 Twitter, Inc.
Yazı kaynağı : twitter.com
Yorumların yanıtı sitenin aşağı kısmında
Ali : bilmiyorum, keşke arkadaşlar yorumlarda yanıt versinler.
kim kimdir ne zaman nasıl nelerdir nedir ne işe yarar tüm bilgiler
dünyadan ilginç ve değişik haberler en garip haberler burada
enteresan haberler