abdullah öcalan hangi cezaevinde yatıyor

abdullah öcalan hangi cezaevinde yatıyor bilgi90’dan bulabilirsiniz

Abdullah Öcalan

Abdullah Öcalan

Abdullah Öcalan (d. 4 Nisan 1949,[2][3] Halfeti) veya zaman zaman kullanılan kısa adıyla Apo,[4][5] yasa dışı ayrılıkçı silahlı örgüt PKK‘nın kurucu lideridir.[6]

2 Şubat 1999 tarihinde, Yunan Ulusal İstihbarat Teşkilatı mensupları ile Kenya, Nairobi‘de bulunan Yunan Konsolosluğu’na özel bir uçakla getirildi.[7] 15 Şubat 1999’da, üst düzey Yunan yetkililerin baskısı sonucu konsolosluktan çıkartıldı ve götürüldüğü Nairobi Havalimanı’na operasyon düzenleyen Türk güvenlik güçlerince yakalanıp, Türkiye’ye getirildi.[7][8] Türkiye, Öcalan’ın yakalandığını 16 Şubat 1999’da Başbakan Bülent Ecevit’in yaptığı, “Abdullah Öcalan Türkiye’dedir” açıklamasıyla öğrendi.[9] 30.000 kişinin ölümünden sorumlu olmakla suçlandı.[10] 28 Nisan 1999’da, Türk Ceza Kanunu‘nun 125. maddesine göre vatana ihanet suçu gereğince hakkında idam cezası istendi.[11] “Silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek” suçuyla 29 Haziran 1999’da idama mahkûm edildi. Avrupa Birliği’ne uyum yasaları gereğince cezası ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrildi. O günden bu yana İmralı Cezaevi‘nde hapis yatmaktadır.

1978’den yakalandığı 1999 yılına kadar, lideri olduğu PKK tarafından gerçekleştirilen şiddet içeren olaylar sonucunda 4.472 sivil, 3.874 asker, 1.225 köy korucusu ve 247 polis hayatını kaybetmiş; 6.036 silahlı saldırı, 3.071 bombalı saldırı, 388 silahlı soygun gerçekleşmiş ve 1.046 insan kaçırılmıştır.[12] Gerçekleştirilen saldırı ve ölümlerin verilen sayılardan daha yüksek olduğunu iddia eden Öcalan, bu yaşananların PKK tarafından yürütülen silahlı mücadelenin bir parçası olduğunu, bu saldırıların kendi emri doğrultusunda gerçekleştirildiğini ve bunları gerçekleştiren örgütün birinci derecede sorumlusunun kendisi olduğunu açıklamıştır.[12][13][14] İnsan Hakları İzleme Örgütü, 1992 ve 1995 yılları arasında, Öcalan’ın yönettiği PKK tarafından; çoğunluğu devlet memuru, öğretmen ve sivil olmak üzere en az 768 kişinin yargısız şekilde infaz edilerek öldürüldüğüne, ve aynı zaman aralığı içerisinde örgütün gerillaları tarafından gerçekleştirilen 25 farklı katliamda 39 kadın ve 76 çocuk dahil toplam 360 sivilin katledildiğine inanmaktadır.[15] Düzinelerce Kürt köylü, Öcalan’ın emri ile işbirlikçi veya muhbir oldukları şüphesiyle kaçırılmış ve öldürülmüştür. 1995 ve 1999 yılları arasında, örgütün çoğunlukla kadınlardan oluşan “intihar timleri” tarafından Türkiye genelinde 21 farklı intihar saldırısı gerçekleştirilmiştir.[16] 1980’li yıllardan 1998 yılına kadar PKK mensupları tarafından özellikle sivillere ve esirlere karşı işlenen insan hakları ihlallerini kınayan Uluslararası Af Örgütü; işlenen bu suçlardan dolayı Öcalan’ın adil bir şekilde yargılanmasını istemiştir.[15][17] İnsan Hakları İzleme Örgütü de insanlığa karşı suç işlediği düşünülen Öcalan’ın sığınma talebinin hiçbir ülke tarafından kabul edilmemesini istemiştir.[15][18] Öcalan, yakalandığı zaman sivillere karşı yapılan eylemleri desteklemediğini beyan etmesine rağmen, yakalanmadan önce sivillere yönelik yapılan hiçbir saldırıyı kamuoyunun önünde yazılı veya sözlü olarak kınamamış hatta 1995 ve 1996 yıllarında örgütün yurt içi ve yurt dışındaki belirli sivil hedeflere yönelik bombalı saldırıları yoğunlaştırması gerektiğini belirtmiştir.[13][19][20]

İlk yılları[değiştir | kaynağı değiştir]

Kendi söylemine göre annesi Türk,[21] babası Kürt kökenlidir.[kaynak belirtilmeli] Şanlıurfa‘nın Halfeti ilçesi Ömerli (Amara) köyünde Ömer ve Üveyş Öcalan’ın yedi çocuğundan ilki olarak doğdu.[22] Mehmet ve Osman adında iki erkek, Havva, Fatma ve Ayni adında üç kız kardeşi vardır. Asıl doğum yılı 1947 veya 1948’dir fakat üniversite yıllarında kendisine verilen kartta 1951 yazmaktadır.[23][24] Türkçeyi ilkokulda öğrenmiştir.[22] Çocukluk yıllarından Türk askeri olmak istedi.[3][25] Fakat askeri lise sınavını kazanamayınca[26] 1966-69 döneminde Ankara’da bulunan Anadolu Tapu ve Kadastro Meslek Lisesi’nde okudu ve buradan mezun oldu. Lise yıllarında muhafazakar bir öğrenci olan Öcalan; sıklıkla Maltepe Camii‘ne gidip namaz kılmış, anti-komünist aktivitelere katılmış, Necip Fazıl Kısakürek‘in toplantılarına ve Komünizmle Mücadele Derneğinin düzenlediği Refik Korkut’un toplantılarına gitmiştir.[27] 1969 yılının Temmuz ayında 1970 yılının Ekim ayına kadar Diyarbakır’da kadastro memurluğu yaptı.[27][28] Diyarbakır’daki görevinden, Bakırköy Tapulama Müdürlüğüne atanıp İstanbul’a geldi. 1971 yılında da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine kayıt yaptırdı. Öcalan aynı yıl Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesine yatay geçiş yaptı.[29]

Üniversite yıllarıyla beraber komünist görüşlere karşı ilgi duymaya başladı. Bundan dolayı; 1970 yılında İstanbul’da Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO) şubesi üyesi olarak politik faaliyetlere başladı, 1971 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne (SBF) kayıt yaptırdı, yine bu yıllarda Mahir Çayan çizgisindeki THKP/C ile ilgilendi[30][not 2] ve SBF’de kendisini Çayancı olarak adlandıran grup içerisinde yer aldı. Çevresindekilere, Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan’ın gerilla yöntemlerini birleştirmek gerektiğini” söyledi.[31] 31 Mart 1972 tarihinde, Doğu Perinçek liderliğindeki Türkiye İhtilalci Komünist Partisi tarafından yayınlanan Şafak Bildirisi’ni SBF’de dağıttı.[31] Bu bildiriyi dağıtmak suçuyla Nisan 1972 tarihinde gözaltına alındı ve yedi ay Mamak Askeri Cezaevinde tutuklu kaldı.[32] 1973 yılında Ankara’da arkadaşlarıyla kiraladığı bir evde siyaset toplantıları düzenlemeye başladı,[33] 1974 yılında bir grup öğrenci ile birlikte Ankara Demokratik Yüksek Öğrenim Derneğini kurdu. Ankara’da kurulan dernek, kısa bir süre içinde Güneydoğu Anadolu’ya taşınmış ve bölgedeki gençler arasında propaganda faaliyetlerinde bulunmuştur. Derneğin kurucuları arasında, şu an KCK Yürütme Kurulunda bulunan ve PKK’nın kurucu isimlerinden olan Cemil Bayık, Duran Kalkan, Rıza Altun, Mustafa Karasu ve ölen kuruculardan olan Kemal Pir, Mazlum Doğan, Haki Karer, Mehmet Hayri Durmuş gibi isimler bulunmaktaydı.[34] Dernek 1975’te komünizm propagandası yapması sebebiyle kapatıldı.[35]

Daha önce bir arkadaşı ile nişanlı olan[36] Kesire Yıldırım ile 24 Mayıs 1978 günü Ankara’da evlendi. 1980’lerin başında ayrıldılar. 1988’de Atina‘da PKK için çalışan Yıldırım, Öcalan’ı devirme girişiminde başarısız olduktan sonra ortadan kayboldu. Susması karşılığı öldürülmeyerek kendisine maaş bağlandığı iddia edilir.[37] 1988 yılında boşandıkları[38] veya resmî olarak hiç boşanmadıklarına ilişkin iddialar bulunmaktadır.[39]

PKK yöneticiliği[değiştir | kaynağı değiştir]

Kuruluş dönemi[değiştir | kaynağı değiştir]

27 Kasım 1978 tarihinde Diyarbakır‘ın Lice ilçesi Fis köyünde Kürdistan İşçi Partisi (PKK)’nin kurucuları arasında yer aldı. Toplantıya 22 kişi katıldı, iki kişi ise katılacağını belirttiği hâlde gelmedi.[40] Öcalan, yedi kişilik parti yönetiminin genel sekreteri ve lideri seçildi. Katılan veya katılacağını belirten 22 kişiden yedisinin ilerleyen dönemde Öcalan’ın talimatıyla öldürüldüğü, eşi Kesire Yıldırım dâhil olmak üzere beşinin hain ilan edildiği ancak kaçmayı başardığı, beşinin yönetim tarafından sorgulandığı, ikisinin hapishanede intihar ettiği, birinin ise Celal Talabani’nin Kürdistan Yurtseverler Birliği tarafından öldürüldüğü çeşitli kaynaklarda yer aldı.[41]

Suriye yılları[değiştir | kaynağı değiştir]

Türk kolluk güçlerinin Mayıs 1979’da Elazığ’da PKK üyelerini tutuklaması üzerine Öcalan, bir kaçakçının yardımıyla sınırı yürüyerek[42] Temmuz 1979’da Suriye’ye geçti.[41] ve Ekim 1998’de hükûmet tarafından sınırdışı edilene kadar, Avrupa’ya yaptığı iki kısa seyahat haricinde Suriye’de kaldı.[41]

1980 yazında Öcalan, haber göndererek militanların Suriye’de kendine katılmasını istedi ve örgütün eylemlerini buradan yönetmeye başladı.[43][44] PKK, bu dönemde zayıf iç bağları olan bir organizasyondu, bazı örgüt üyelerinin Öcalan’ın kaçışından 1980’e dek haberi olmamıştı.[43] PKK, Haziran 1981’de Türkiye’deki 300 kişilik gücünü Suriye kontrolü altında bulunan Lübnan’a çekti. Lübnan’da Filistin Kurtuluş Örgütü, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi, El-Fetih, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi örgütlerle görüşen Öcalan, PKK’nın Filistinlilerden eğitim almasını sağladı.[45] PKK, 1982’de İsrail’in Lübnan’ı işgalinin ardından da bölgede kalmaya devam etti.[46] Öcalan’a göre 1994’e dek 15 binden fazla PKK mensubu tahsis edilen kamplarda eğitim görmüştür.[46] Öcalan, bu dönemde Sovyet desteği almak için Bulgaristan‘ı ziyaret etti,[46] Suriye’de bir eve yerleşti.

1980’lerde Öcalan, örgüt içindeki gücünü konsolide etmek için çalışmaya başladı. Kasım 1985’te Öcalan’ın liderliğine itirazları olan ve örgütün kurucuları arasında yer alan Semir kod adlı Çetin Güngör, Stockholm‘de bir toplantıda öldürüldü.[47] 1983 ile 1985 yılları arasında Öcalan’ın doğrudan emri veya tavsiyesi ile PKK’da üst düzeyde yer almış Semir de dâhil en az 11 kişi öldürüldü.[48]

Ekim 1986’daki PKK’nın üçüncü kongre sürecinde Selahattin Çelik, Duran Kalkan, Ali Omurcan, Öcalan’ın eşi Kesire Yıldırım gibi bir dizi yönetici, silahları alınarak alıkonuldu ve utandırıcı konuşmalar yapmaya zorlandıkları[49] ve eşinin alıkonulma sebebinin Öcalan’ın başka bir kadınla ilişkisi olduğu iddia edildi. Bunların bir kısmı kongre sonrasında farklı rollere verildi. Öcalan, kongrenin ardından PKK üzerinde kontrolü tam olarak ele geçirdi.[50]

Öcalan’ın liderliği altında 1980’ler ve 90’larda bölgedeki fiziki altyapıyı, devlet imkanlarını ve devlet görevlilerini hedef alan çok sayıda eylem düzenlendi. 1989’da Öcalan, örgüt yöneticilerine gönderdiği bir emirde örgüte yeni katılanlar arasında ajanlar olabileceğini ve dikkatli olunması gerektiğini söyledi. 1989-1990 yıllarında Türkiye, Irak ve Bekaa Vadisi’ndeki kamplarda en az 24, tahminlere göre ise 50 ile 100 arası yeni katılımcı örgüt tarafından infaz edildi.[51] Bir gözlemciye göre Öcalan, yeni katılanlardan 20’sinin ölümünü doğrudan emretti veya onayladı.[52] Öcalan 1990’ın başlarında yeni gelenlerin öldürülmesinin PKK için iyi olmadığını fark etti. Öcalan, köyünden çocukluk arkadaşı Hasan Bindal’ın Bekaa Vadisi’nde silahlı eğitim esnasında kazayla ölmesinin ardından kamp yöneticisi Sahin Baliç’i tüm yeni gelen ölümlerinin sorumlusu ilan etti. Şahin Baliç kurşuna dizilerek öldürüldü.[53]

1990’da Körfez Savaşı‘nın ardından Kuzey Irak’ta gerçekleşen otorite boşluğu ve PKK’nın daha iyi silahlanması, Öcalan’ın hem silahlı hem de siyasi stratejisini değiştirmesine sebep oldu. Öcalan bu dönemde vur-kaç saldırıların yerine “hareketli savaş” olarak adlandırdığı ve daha kalabalık silahlı güçler ile yapılan saldırıları tercih etmeye başladı. Öcalan 1990’larda PKK ve bağlantılı grupları batıdaki büyük şehirlerde de silahlı eylemler yapmaya yönlendirdi, bu döneme dek Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yla sınırlı kalan eylemlerini ülke geneline yayarak Çetinkaya Mağazası Katliamı ve turizm merkezlerine saldırılar gibi eylemler gerçekleştirildi.[54] PKK’nın dördüncü kongresinde Öcalan’ı açık şekilde eleştiren Mehmet Cahit Şener, ertesi yıl Kamışlı’da beraber saklandığı Abdullah Kayıkçı’nın Öcalan’la telefon görüşmesi yaparak affedilmesi karşılığı yerini bildirmesinin ardından PKK tarafından öldürüldü.[55] Şener’in öldürülmesinin ardından Öcalan PKK içindeki tek güç haline gelmiş, liderliği bir daha sorgulanmamıştır.[56]

1990 öncesinde komünist/sosyalist çizgide bağımsız Kürdistan kurmayı hedefleyen Öcalan, Sovyetler Birliği‘nin dağılmasının ardından daha geniş bir kitleye ulaşmak için söylemini değiştirmiştir. Ayrılıkçılık söyleminden vazgeçen Öcalan, Halkın Emek Partisi‘nin Sosyaldemokrat Halkçı Parti listelerinden meclise girmesi ile hem seçimler, hem de silahlı mücadeleye aynı anda devam etmeye yönlenmiştir.[57] Öcalan’ın bu strateji değişiminin hem küresel değişimler, hem de PKK’nın silahlı mücadeledeki başarısızlığının sonucu olarak gerçekleştiği belirtilmiştir.[58]

Abdullah Öcalan, 21 Mart 1992’de kutlanacak Nevruz için Kürtlere ayaklanma çağrısı yapmış; Cizre, Şırnak, Nusaybin, Van ve Yüksekova‘da çok sayıda şiddet olayı yaşanmıştır.[59]

1993 yılı Öcalan’ın liderliğinde önemli bir dönüm noktası olmuştu. Turgut Özal, çözüme yönelik adımlar atmak için Celal Talabani‘nin gayriresmî bir elçi olarak Öcalan’la Suriye’de görüşmesini sağlamıştı. Öcalan Mart 1993’te tek taraflı ateşkes ilan ederek bir takım siyasi taleplerde bulundu. Ancak Özal’ın ölümü ve 24 Mayıs’ta gerçekleşen Bingöl saldırısının ardından Türkiye’nin PKK’ya yönelik operasyonları hızlandı.[60] 1993 ve sonrasında Türk güvenlik güçlerinin PKK’ya karşı gittikçe daha başarılı hale gelmesi, Öcalan’ı daha siyasi bir çizgiye zorladı.[60] 1995’te PKK’nın 5. kongresinde Öcalan, öğretmenleri öldürmenin bir hata olduğunu açıklayarak, bir dönem sağ kolu olan Şemdin Sakık‘ı suçladı.[61]

Suriye’den sınırdışı edilmesi[değiştir | kaynağı değiştir]

Eylül 1998’de Türkiye, Milli Güvenlik Kurulu toplantısında Suriye‘yi, Öcalan’ı sınırdışı etmeye zorlama kararı alındı. 16 Eylül’de Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş, sınır yakınlarında Suriye’ye yönelik bir açıklama yaptı. Meclis açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de “Suriye’nin teröre destek vermeye devam etmesi halinde karşılık verileceğini” söyledi. Bu uyarı, Türk askerlerinin Suriye sınıra yakın bölgelerde konuşlandırılması ile desteklendi. 3 Ekim’de Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek Ankara’ya gelerek arabuluculuk temasları yaptı, ancak hükûmet Öcalan’ın sınırdışı edilmesi konusunda kararlılığını yineledi. Baskıya dayanamayan Suriye hükûmeti önce sınıra yakın PKK kamplarını kapattı, ardından Öcalan’ı ülkeden sınırdışı etti.[65][66] Öcalan’ın Suriye’den sınırdışı edilmesini protesto etmek amacıyla 9 Ekim ve 12 Aralık 1998 tarihleri arasında, Türkiye genelinde 44 PKK hükümlüsü kendini yakmış, bunların 11’i ölmüştür. Türkiye dışında ise 16 kişi kendisini protesto amacıyla yakmıştır.[67][68]

9 Ekim 1998’de Suriye’ye ait bir uçak, Öcalan ve PKK’nın Yunanistan temsilcisi Ayfer Kaya’yı Yunanistan’a götürdü.[69][70][not 3] İltica talebi kabul edilmeyen ve ülkeyi üç saat içinde terk etmesi söylenen Öcalan, özel jetle Moskova‘ya geçti. Öcalan’ın 4 Kasım’da Rusya’ya yaptığı iltica talebi Rusya Parlamentosu’nun alt kanadı Duma tarafından kabul edildi,[69] ancak Rusya hükûmeti Öcalan’ın ülkeden ayrılmasını istedi.[70] 12 Kasım’da İtalyan Komünist Yeniden Kuruluş Partisi‘nin bir üyesi Moskova’ya gelerek Öcalan’la buluştu ve onu Roma‘ya götürdü, Roma’ya sahte pasaportla varan Öcalan tutuklandı. Bu sırada, İnsan Hakları İzleme Örgütü dönemin İtalya Başbakanı Massimo D’Alema‘ya bir mektup gönderdi; bu mektupta, 14 yıllık Türkiye-PKK çatışması sırasında yaptığı suistimal ve istismarlar nedeniyle Öcalan hakkında İtalyan mahkemelerince kovuşturma açılması istendi.[18] Türkiye de Öcalan’ın iadesini istedi, ancak İtalya kabul etmedi. İtalyan hükûmeti, Öcalan’ı Almanya‘ya göndermek için çaba sarf etti, bu esnada PKK Batı Avrupa‘da şiddet içeren eylemler düzenliyor, Türkiye’de ise İtalyan ürün ve hizmetlerine karşı gayriresmî bir boykot gerçekleşiyordu. Bu şartlar altında Almanya Öcalan’ı İtalya’dan istemeyerek sorunun dışında kalmayı tercih etti. Bu esnada İtalyan mahkemeleri Öcalan’ı serbest bırakmış, Öcalan Roma dışında bir villaya yerleşmişti. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün Avrupa ve Orta Asya direktörü Holly Cartner, İtalya’nın Öcalan’ı serbest bırakmasının ”şok edici bir haksızlık” olduğunu söylemiş; Öcalan’ın derhal ”İtalya’da veya özgür ve adil yargılanabileceğinden emin olunabileciği başka bir ülkede, masum sivillerin ahlaksızca öldürülmesinden sorumlu tutulup” yargılanması gerektiğini ifade etmiştir.[18] Bu esnada Yunanistan hükûmetinden bir grup, Öcalan’ı Afrika‘da bir yere gönderme konusunda girişim başlattı.[69]

Yakalanması[değiştir | kaynağı değiştir]

31 Ocak 1999’da Öcalan bir kez daha uçakla Yunanistan’a geçti. Buradan, Savvas Kalenteridis adındaki Yunan Ulusal İstihbarat Teşkilatı (EYP) mensubunun refakatiyle 2 Şubat 1999’da Nairobi‘ye götürüldü ve Yunanistan’ın Kenya Büyükelçiliğine geçici olarak yerleştirildi.[7] Buradayken Yunanistan’a siyasi sığınma talebinde bulunsa da bu talebine bir cevap alamadı.[8] Bu sırada, dönemin EYP başkanı Haralambos Stavrakakis, Kalenteridis’i arayıp Öcalan’ı büyükelçilikten kovmasını istedi.[7] Fakat, Kalenteridis kendine verilen bu emri reddetmiştir.[7] Stavrakakis, Kalenteridis’i birkaç kez daha aramış, gerekirse Öcalan’ı zorla büyükelçilikten çıkarmasını talep etti.[7] Bunu kabul etmeyen Kalenteridis’i, bir süre sonra başka bir yetkili arayarak “odada üç Yunan bakan ile beraber olduğunu, Öcalan’ı derhal büyükelçilikten çıkarmasını, aksi takdirde üç bakan dâhil kendisinin kariyerinin de tehlikede olduğunu” ifade etti.[7] Kalenteridis’ten yine olumsuz yanıt gelmesinin ardından 4 EYP mensubu 14 Şubat 1999’da Kenya’ya yollandı.[7] Ertesi gün Yunan büyükelçi Öcalan’a, seçtiği bir konuma gitmekte serbest olduğunu ve Hollanda‘nın onu kabul etmeye hazır olduğunu söyledi.[8] Öcalan, 15 Şubat 1999’da siyasi sığınma talebinde bulunduğu Hollanda’ya gitmek üzere Lazaros Mavros adına düzenlenmiş bir Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportuyla[62][63] Kenyalı yetkililerin gözetiminde büyükelçilikten ayrılıp Nairobi Havalimanı’na götürüldü.[7][8] Havalimanına vardığında Türkiye’den iş adamı Cavit Çağlar‘a ait özel uçakla gelen Engin Alan‘ın komutasındaki özel kuvvetler tarafından derdest edilerek[71] Türkiye’ye götürüldü.[72][73][74][75] İstanbul Atatürk Havalimanı‘nda yakıt ikmali yapılan uçak, ardından Bandırma‘daki askeri üsse uçtu.[73] Buradan Bursa açıklarındaki Deniz Kuvvetleri‘ne ait bir hücumbota getirildi ve İmralı’daki özel hapishaneye konuldu. Uçaktaki bir Devlet görevlisi kendisini “Abdullah Öcalan, memlekete hoş geldin” sözleriyle karşıladı.[76] Öcalan’ın bu söze karşılık olarak ilk sözleri “Ben ülkemi severim. Annem de Türk’tü. Bir hizmet imkânım olursa yaparım. Onun dışında bana bir şey söylemeyin. Hizmet gerekirse yaparım. Türkiye’ye dönünce hizmet edeceğim. Fırsat verirseniz, hizmet ederim.” şeklinde olmuştu.[21][77][78]

Türkiye, Öcalan’ın yakalandığını 16 Şubat 1999’da Başbakan Bülent Ecevit’in yaptığı basın açıklamasıyla öğrendi:

Bu olay sonrası üç kabine üyesi Yunan bakan ve Stavrakakis istifa etti.[7] Verdiği röportajda, Öcalan yakalandıktan sonra ağladığını ifade eden Kalenteridis de bir yıl sonra EYP’den ayrıldı.[7][80] Yunan büyükelçinin olaylardaki rolüne atıfta bulunan Kenya, büyükelçinin güvenilirliği konusunda ciddi çekinceleri olduğunu ve geri çağrılmasını talep etti.[8] Ayrıca Kenya dışişleri bakanı, Kenyalı makamların, Öcalan’ın Türk güvenlik güçlerince yakalanmasında hiçbir rol oynamadığını ve uçağın varış noktası hakkında bir bilgilerinin olmadığını belirtti.[8] Bununla beraber, Öcalan’ın yakalanmasından Yunanistan’ı sorumlu tutan PKK sempatizanları, Avrupa’da bulunan bazı Yunan elçiliklerine saldırmış, elçilik çalışanlarını rehin almıştır.[81]

Sorgulanması[değiştir | kaynağı değiştir]

Abdullah Öcalan İmralı adasına getirildiğinde Albay Hasan Atilla Uğur tarafından gizli kayıt alınarak sorgulanmıştır ve soru görüntüleri İşçi Parti tarafından kamuoyuna servis edilmiştir. Öcalan sorgu görüntülerinde genellikle Kürtleri Türkiye’ye bağlayıp, artık Türkiye için çalışacağı gibi görüşlerini ifade etmiştir. Öcalan’ın sorgulamada söyledikleri kamuoyunda ve PKK yandaşları arasında infial yaratmıştır.[82]

Yargılanması[değiştir | kaynağı değiştir]

31 Mayıs 1999 tarihinde hapsedildiği İmralı adasında yargılanmasına başlanan Öcalan savunmasını yaptı ve PKK’yı kendisinin kurduğunu, örgütü sevk ve idare ettiğini, yakalandığı ana kadar örgütün kendisinin liderliği ve komutası altında faaliyetlerini sürdürdüğünü itiraf etti.[83]

29 Haziran 1999’da yapılan son duruşmada Ankara 2 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından, kurduğu silahlı örgütü PKK’yı, aldığı kararlar ve verdiği emir ve talimatlarla sevk ve idare ederek, devletin hâkimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya matuf eylemleri gerçekleştirdiği sabit görüldü. Abdullah Öcalan, oybirliği ile idama mahkûm edildi.[84] Karar Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından da onandı.[85][86] Mahkemenin gerekçeli kararında, Öcalan’ın, eylemlerinin şiddeti, yoğunluğu ve sürekliliği ve içinde bebek, çocuk, ihtiyar ve kadınların da bulunduğu binlerce insanın öldürülmüş olması ve ülke genelinde ciddi tehlike oluşturması nedeniyle Türk Ceza Kanunu’nun 59. maddesinde düzenlenen cezai sorumluluğu kaldıran veya azaltan nedenlerden yararlandırılmasının uygun görülmediği açıklandı.[84] Mahkemenin verdiği idam kararı, Yargıtay tarafından 25 Kasım 1999 tarihinde onandı. Ağustos 2002’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde idam cezasını kaldırması sebebiyle cezası ağırlaştırılmış müebbet hapise çevrildi.[87][88] Günümüzde İmralı Cezaevi‘nde hapis yatmaktadır.

Cezaevi yılları[değiştir | kaynağı değiştir]

Öcalan, kaldığı İmralı Adası‘ndaki cezaevinde “esnek, çok kültürlü, anti-tekelci ve uzlaşma odaklı” olarak tarif ettiği Demokratik konfederalizm adlı bir politik kuram geliştirmiştir.[89][90] Klasik Marksist-Leninist görüşlerin, Murray Bookchin‘in komünalizme dair fikirleri ile ekoloji ve feminizm gibi konuların harmanlanması sonucu oluşan[91][92] ve devlete dayanmayan sosyalizm anlayışını içeren[93][not 4] bu doktrine göre, Orta Doğunun toplumsal yapısına en uygun model konfederal bir yapıdır. Öcalan, 22 Arap devletinin kendi arasında bu durumu gerçekleştirebileceğini, buna benzer olarak Türklerin de kendi aralarında “Türk demokratik konfederalizmi” kurabileceğini ifade etmiştir. Çünkü Öcalan’a göre bu uluslar, ayrı ayrı bağımsız milli devletleri bulunduğu için tek devlet bayrağı altında toplanamayacaktır. Yine Öcalan’a göre Marksist-Leninist bir ilke olan ulusların kendi kaderini tayin hakkı, salt devlet kurma ilkesi olarak ele alındığı için tarihi felaketlere yol açmıştır. Buna karşın Demokratik konfederalizm ilkesinin demokratik ulus seçeneğinin yönetme şekli olarak bir halkın kendi geleceğini özgür ve demokratik yollarla belirleyebilmesinde bir biçim olarak kendini tarif ettiğini belirtmiştir.[93]

Öcalan’ın İmralı Adası’nda kaldığı hücrenin küçük ve genel cezaevi koşullarının kötü olduğu öne sürülerek serhildan adı verilen protesto gösterileri gerçekleşmiştir.[94][95] Abdullah Öcalan’ın avukatları 2010 yılında Öcalan’ın “fiziksel ve sözlü olarak kötü muameleye maruz kaldığı, bu konudaki şikayetlerine dair gerekli soruşturma yapılmadığı, cezaevi çalışanlarından ölüm tehdidi aldığı ve etnik kimliği nedeniyle ayrımcılığa uğradığı” iddiaları ile Türkiye aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi‘ne başvurdu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 27 Eylül 2018’de Öcalan’ın cezaevinde kötü muamele gördüğüne ilişkin başvurusunu oy birliği ile reddetti. Gerekçeli kararda, 2008’de gerçekleşen hücre aramasının gerçekleştiği gün ve o günü takip eden dönemde Öcalan’ın doktorlar tarafından muayene edildiği ve fiziksel ya da zihinsel olarak herhangi bir olumsuz bulguya rastlanmadığı, başvuruyu yapan Öcalan’ın da böyle bir iddiasının olmadığı, bu konuda kişisel olarak ne cezaevi yönetimine ne de cezaevinden sorumlu savcıya bu konuda bir başvuruda bulunmadığı belirtildi. Mahkeme, elle tutulur iddiaların olmadığı bir durumda ulusal yetkililerin soruşturma yürütmeme hakkını elinde tuttuğunu belirterek başvuruyu reddettiğini açıkladı.[96]

Öcalan cezaevinde jineoloji kuramını teorize etmiştir.

2013 yılının başlarında, resmî olarak PKK’nın silahlarını bırakması ve barışın sağlanması amacıyla Adalet Bakanlığı tarafından seçilen heyetler aracılığıyla Öcalan ile görüşülmeye başlandı. Görüşmelere İmralı görüşmeleri adı verildi. Heyetler, Ahmet Türk, Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve Selahattin Demirtaş‘ın da arasında bulunduğu milletvekillerinden oluşuyordu. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile Halkların Demokratik Partisi (HDP) tarafından gerçekleştirilen görüşmeler, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) tarafından eleştirildi. Görüşmelerin bir parçası olarak Irak’ın kuzey bölgesinde bulunan PKK militanları ve diğer Kürt milliyetçisi örgütler ile de iletişime geçildi, ancak görüşmeler sonuçsuz kaldı.[97][98][99]

Ödülleri ve adaylıkları[değiştir | kaynağı değiştir]

Kitapları[değiştir | kaynağı değiştir]

Hapishaneden Öcalan birkaç kitap yayınladı. Kadın bilimi olarak da bilinen jineoloji, Öcalan tarafından savunulan bir feminizm biçimidir ve daha sonra Kürdistan Topluluklar Birliği’nin temel ilkelerinden biri oldu. Öcalan’ın demokratik konfederalizm felsefesi, Suriye’de 2012 yılında kurulan özerk bir yönetim olan Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin siyasi yapıları üzerinde güçlü bir etkiye sahiptir.[109]

PKK’nın eylemlerinin terörizm olarak değil, düşük yoğunluklu savaş olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunur.[113] Mustafa Kemal Atatürk‘ün bir demokratik devrim yapmadığını, üst yapı reformlarıyla demokratik bir alt yapı oluşturduğunu ancak Demokrat Parti ile Cumhuriyetin demokrasi yerine oligarşiye yönlendirildiğini iddia eder.[114] Kitapta Cumhuriyet tarihindeki Kürt isyanları ile PKK’nın eylemlerini kıyaslayarak PKK’nınkinin diğerlerine kıyasla uzun sürdüğünü ve dış kaynaklı olmaktan ziyade öz kaynaklı bir eylem olduğunu iddia eder.[115]

Ayrıca bakınız[değiştir | kaynağı değiştir]

Notlar[değiştir | kaynağı değiştir]

Kaynakça[değiştir | kaynağı değiştir]

Dış bağlantılar[değiştir | kaynağı değiştir]

Yazı kaynağı : tr.wikipedia.org

Abdullah Öcalan’a ‘volta atma’ cezası – bianet

Abdullah Öcalan'a 'volta atma' cezası - bianet

İmralı Adası Yüksek Güvenlik F Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Eylül 2018’de “spor faaliyeti” sırasında “volta attığı” gerekçesiyle 3 ay aile görüşünün engellendiği ortaya çıktı.

Mezopotamya Haber Ajansı’ndan Özgür Paksoy’un haberine göre, cezaevi Disiplin Kurulu Başkanlığı Öcalan’ın, İmralı Adası’nda bulunan diğer tutuklularla voleybol ve basketbol oynadıktan sonra volta atmasına disiplin soruşturması başlatıldı. Soruşturma sonucunda Öcalan’ın “spor faaliyetini sohbet faaliyetine dönüştürdüğü” gerekçesiyle 14 Eylül 2018’de  “3 ay ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma” cezası verildi.

Verilen cezaya ilişkin Bursa İnfaz Hakimliği’ne itirazda bulunan Öcalan, voltanın cezaevlerinin en standart tek hareket biçimi olduğunu belirterek, bu hakkın engellendiğini ve yanlışın düzeltilmesi gerektiğini belirtti.

TIKLAYIN-İmralı Cezaevi’nde görüş hakkı AİHM’ne taşındı

CPT: Gerekçeler aldatıcı

Ayrıca Öcalan’a verilen disiplin cezası, Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) 6-17 Mayıs 2019 tarihlerinde yaptığı ziyarete dair 6 Ağustos 2020’de açıklanan raporunda da yer aldı.

CPT, aile ziyaretlerinin engellenmesine gösterilen gerekçelerin aldatıcı olduğunu belirttiği raporunda, görüş yasağına “CPT, bir disiplin cezası biçimi olarak aile temaslarına getirilen kısıtlamaların, yalnızca suçun bu tür temaslarla ilgili olması durumunda uygulanması gerektiğini vurgulamak ister. Bunun mevcut durumda söz konusu olmadığı aşikardır” şerhi düştü.

TIKLAYIN-“İmralı Cezaevi’nde haberleşme hakkı ortadan kalktı”

“Yasaklara son verilmeli”

CPT, aynı raporunda Öcalan ve İmralı Cezaevi’nde bulunan diğer tutukluların aile ve avukat görüşleri için sürdürülebilir bir sistem geliştirilmesi gerektiğinin altını çizerek, “CPT, Türk makamlarını İmralı Cezaevi’ndeki tüm mahkumların, istedikleri taktirde, yakınlarından ve avukatlarından etkili bir şekilde ziyaret alabilmelerini sağlamak için gerekli adımları atmaya çağırıyor. Bu amaçla, ‘disiplin’ nedenleriyle aile ziyaretlerini yasaklama uygulamasına son verilmelidir. Ayrıca Komite, Türk makamlarından İmralı Cezaevi’nde tutuklu bulunan tüm mahkumlara aile üyeleri ve avukat ziyaretleri hakkında aylık olarak açıklama yapmalarını talep etmektedir” ifadelerine yer verildi. 

Son görüşme 7 Ağustos 2019’da

Öcalan’ın avukatlarının 27 Temmuz 2011’den sonra İmralı Adasına gitmeleri çeşitli gerekçelerle engellendi.

Avukatlar sekiz yıl aranın ardından 2 Mayıs 2019’da Öcalan’la görüşebilmişti

16 Mayıs 2019’da Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, “Görüşme yasağına ilişkin kararlar kaldırıldı ve görüşme imkanı getirildi” açıklamasında bulunduktan sonra avukatlar 22 Mayıs, 12 Haziran, 18 Haziran ve 7 Ağustos 2019 tarihlerinde İmralı adasına gidebilmişti.  

Son görüşmenin ardından avukatların yaptığı 107 başvurunun hiç birine ne olumlu ne olumsuz yanıt verilmedi. 

TIKLAYIN – Abdullah Öcalan’ın Avukatı: 962 Başvurumuzdan Sadece 5’i Kabul Edildi

(RT)

Yazı kaynağı : m.bianet.org

İşte Öcalan’ın yattığı İmralı’nın krokisi

İşte Öcalan’ın yattığı İmralı’nın krokisi

İşte Öcalan’ın yattığı İmralı’nın krokisi

Teröristbaşı Öcalan’ın cezasını çektiği hücre ve İmralı cezaevinin krokisi yayınlandı.

Kenya’da yakalandıktan sonra getirildiği İmralı’da yapılan yargılama sonucu ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına çarptırılan PKK elebaşı Abdullah Öcalan İmralı Adası’nda 15’nci yılına girdi. İmralı’da toplam 700 jandarma komando tarafından korunan Abdullah Öcalan’ın cezaevindeki aylık şahsi harcamasının 300 TL olduğu avukatı tarafından açıklandı. Kendisini muayene eden doktorların öz geçmişleri MİT tarafından özel olarak araştırılan Öcalan’ın 14 yılda 2 bin 300’e yakın dergi ve kitap okuduğu da bildirildi.

ÖCALAN’IN HÜCRESİ VE İMRALI CEZAEVİ BÖYLE GÖRÜNTÜLENDİ

Abdullah Öcalan İmralı’daki 14 yılını tamamladı. Yalnızlıktan sıkıldığını belirten Öcalan  için, 2009 yılında 5 milyon dolar harcanarak yaptırılan Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi’ne PKK’lı Bayram Kaymaz, Cumali Karsu, Şeyhmuz Poyraz, Hasbi Aydemir ve TİKKO’cu Hakkı Alkan gönderildi.

İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi’ne gelen avukat ve mahkum yakınları ayrı kapıdan içeri alınıyor. Öcalan ve 5 mahkum avlu dahil 11.81 metrekare olan koğuşlarda tek başlarına kalıyor. Avluları ortak olan üç mahkum için yaptırılan ve Öcalan’ın kaldığı bölümün karşısındaki koğuşlar ise boş tutuluyor. Mahkumlar avukatları ve yakınları ile görüşmek için demir parmaklıkları olan kapıdan geçmek zorunda. Abdullah Öcalan kardeşi ve avukatlarıyla, diğer mahkumlar ise anneleri ve kardeşleriyle burada 45’er dakika açık görüşme yapıyor.

700 JANDARMA KOMANDO KORUYOR

Abdullah Öcalan’ın kaldığı cezaevinde 1 müdür ve 3 yardımcısı ile toplam 34 infaz koruma memuru ve koruma dönüşümlü olarak görev yapıyor. Cezaevinin dış güvenliği ise toplam 700 jandarma komandodan sorumlu. Sivil gemilerin adaya 3 milden fazla yaklaşmasına izin verilmezken, ada üzerinden sivil helikopter de geçemiyor.

İmralı’ya gidecek olan Abdullah Öcalan ve diğer mahkumların avukatları ile yakınları, Gemlik Jandarma Bölük Komutanlığı’ndan yeni temin edilen, rüzgarlı havalarda da sefer yapabilen Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’nce tahsis edilen KEM-2 adlı römorkör ile gidip geliyor.

Cezaevinin güvenliğinden sorumlu asker ve Adalet Bakanlığı’na bağlı personel, Mudanya İskelesi’nden İmralı’ya giderken, Öcalan ile görüşen MİT görevlilerinin İmralı’ya ulaşımı ise helikopterlesağlanıyor.

DOKTORLARA MİT ARAŞTIRMASI

İmralı Adası’nda 24 saat pratisyen hekim hazır bekletiliyor. Görevlendirilecek hekimlerin öz geçmişleri MİT tarafından özel olarak araştırılıyor. Ailesinde, akrabalarında şehit veya gazi olan hekimlerin gitmesine kesinlikle izin verilmiyor. Burada görev yapan hekimlere ise gördüklerinin ve yaşadıklarını hiç bir yerde anlatmamaları için yazılı belge alınıyor. İmralı Adası’na 15 günde bir de aralarında dahiliye uzmanı ve kardiyologun da bulunduğu uzman hekimler gönderiliyor.

PROSTAT BAŞLANGICI VAR, NEFES ALMAKTA ZORLUK ÇEKİYOR

Her gün saat 06.00’da kalkıp saat 22.00’de yatan Abdullah Öcalan’ın sağlığına dikkat ettiği belirtildi. Beyazlaşan sakalını uzatan ve Stalin tipi diye adlandırılan pos bıyık bırakan Abdullah Öcalan’ın doktorlara yakındığı en büyük sorunlardan biri nefes almakta zorlanması ve rahat uyuyamaması. Prostat başlangıcı tanısı da konulan Abdullah Öcalan’ın bir başka sorunu ise bahar allerjisi.

VOLEYBOL VE BASKETBOL OYNUYOR

Koğuşunda kendisine ayrılan havalandırma saatinde sürekli yürüyüş yapan Abdullah Öcalan, haftanın pazartesi, çarşamba ve cuma günleri diğer 5 mahkum ile bir saat hobi odasında bir araya gelip Türkiye ve dünyada yaşanan olayları değerlendirip tartışıyor. Öcalan cezaevi arkadaşlarıyla haftanın salı günleri basketbol, cuma günleri ise birer saat voleybol maçı yapıyor. Öcalan bazı haftalar bazı spor saatlerini cezaevinde bulunan masa tenisine ayırıyor.

Öcalan 14 yıldır yaşadığı İmralı Adası’nda bu zamana kadar 2 bin 300’e yakın kitap ve dergi okudu. Bu kitap ve dergilerden yasalara göre olması gerekenle koğuşunda, diğerleri ise cezaevi’nin kütüphanesinde bulunduruluyor.

MİT İLE GÖRÜŞMELERİ ÖZEL OLARAK YAPIYOR

Abdullah Öcalan’ın terörün sona erdirilmesi için İmralı Adası’na giden MİT görevlileri ile özel konuşup görüştüğü belirtildi. MİT görevlilerinin yapılan konuşmaların duyulmaması ve dinlenmemesi için Öcalan ile zaman zaman kullanılmayan üç koğuşun ortak alanı olan avluda bir araya geldiği ve burada saatlerce görüştükleri kaydedildi.

CEZAEVİNDEKİ AYLIK HARCAMASI 300 TL

Cezaevinde yemek seçmediği ve kendisine verilen tüm yiyecekleri yediği belirtilen Abdullah Öcalan’ın cezaevindeki aylık kantin harcamasının ise 300 TL olduğu Avukatı Rezan Sanca tarafından açıklandı. Sanca, kendileri tarafından Öcalan’ın cezaevindeki hesabına her ay 300 TL para yatırıldığını, bu para ile kendisine verilen gazetelerin ücretini ödeyip, kantinden bazı yiyecek gibi ihtiyaçlarını karşıladığını belirtti. Avukat Rezan Sancak, Öcalan’ın bir süre önce kendisine kantin aracılığı ile satın alınıp verilen telvizyon ve benzer özel eşyaların bedelininin dahil olmadığını açıkladı. İmralı’ya yakın bir kaynak ise Abdullah Öcalan’ın ihtiyaçlarını yazılı olarak bildirdiğini, bu yiyeceklerin (kraker ve bisküvi gibi) Mudanya’dan kantin aracılığı ile özel olarak alınıp kendisine teslim edildiğini akaydetti.

İMRALI’YA İSKELE YAPILACAK

Adalet Bakanlığı, İmralı Adası’ndaki iskeleyi yenileyecek. Bakanlığın yeni iskele inşaatı için açtığı iki ihaleye katılan müteahhitler 850 bin TL’nin üzerinde fiyat verdikleri için ihaleler iptal edildi. Bakanlığın iskelenin yenilenmesi için yeni bir ihale açacağı kaydedildi.

Yazı kaynağı : www.sozcu.com.tr

Yorumların yanıtı sitenin aşağı kısmında

Ali : bilmiyorum, keşke arkadaşlar yorumlarda yanıt versinler.

kim kimdir ne zaman nasıl nelerdir nedir ne işe yarar tüm bilgiler
dünyadan ilginç ve değişik haberler en garip haberler burada
enteresan haberler

Yorum yapın